ARAMA
Makaleler
10.02.2022

Kadınların arkeoloji bilimine “katkıları”: Hâlâ bunu mu konuşuyoruz?

Arkeolog Günşıl Öncü, blogumuz için hazırladığı yazısında Allianoi kazı alanı başta olmak üzere kendi mesleki deneyimlerinden yola...

Günşıl Öncü

Boks yapan çocuklar freskosu, Akrotiri Antik Kenti. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)

Makale

10.02.2022
5 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Günşıl Öncü

Günşıl Öncü, 14 Ekim 1980 tarihinde İstanbul'da doğdu. 1998 yılında Haydarpaşa Lisesi'nden mezun olduktan sonra 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji bölümünü bitirdi. 2007 yılında Koç Üniversitesi'nde Kültürel Miras...
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

Arkeolog Günşıl Öncü, blogumuz için hazırladığı yazısında Allianoi kazı alanı başta olmak üzere kendi mesleki deneyimlerinden yola çıkıyor ve Türkiye'deki arkeolog kadın temsilleri üzerine yapıcı eleştiriler getiriyor. Arkeoloji uzmanlık alanında aktif bir meslek örgütünün geçtiğimiz aylarda yaptığı sosyal medya paylaşımı pek çok farklı kesim tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Öncü'ye göre kadınları hadsizce meslekte geri planda konumlandırmaya kalkan bakış açısı ve söylemler çoktan geride kalmış olmalı. Bunun yerine arkeoloji alanına özgü çalışma koşulları, istihdam, değer görme, kültürel mirasın korunması gibi konu başlıklarının önem ve ihtiyaçlarını daha çok vurgulamalıyız.

Katıldığım ilk kazı olan Allianoi’da, sevgili Ahmet Yaraş Hocam kendi çektiği fotoğraflarla alanı tüm ekiple beraber yorumladığı rutin toplantılardan birinde benim çalıştığım açmanın fotoğrafını ekrana yansıtıp, yorumumu istedi. Çalıştığım yerin alanın geri kalanı ile nasıl bir bağlantısı olabilirdi, ne bekleyebilirdik vs… (Maalesef Allianoi daha sonra Yortanlı Baraj Gölü suları altında kaldı.) Perdede, açtığım dar çukurun içinde çalışan kendi fotoğrafıma bakıp ayağa kalktım. Eveleyip geveledim, kendimce yorumladım acemice. Sonra içine girdiğim çukurun genişliği sorulunca “11 santim” deyiverdim, artık ne düşündüysem? “Ama içine sığmışsınız, 11 santimden büyüktür diye tahmin ediyorum” diye yorumladı Ahmet Hoca nazik ve anlayışlı bir tavırla. Yanaklarım bordo, çapa yapmaktan su toplamış sargılı avuçlarıma indirdim gözlerimi. Ahmet Hoca, karşısında önemli bir meslektaşı varmış gibi benimle konuşmaya ve toplantıya devam etti… O zamanlar ölçülerle, metrelerle başım hiç hoş değildi, anlaşılacağı üzere. Buna karşın Ahmet Hocam kazı bitiminde, (üstelik onca acemiliğimizi çektikten, çocukluğumuza katlandıktan ve her birimize çokça şey kattıktan sonra) antik su değirmenleri konusunda çalışmam konusunda yüreklendirmişti beni.

Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)
Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)
Gerek öğrenim hayatım gerek katıldığım sonraki kazılar son derece öğretici, zor fakat gayet keyifli geçti. Arkeoloji bölümünü çok isteyerek okumuş olmamın sunduğu katkı da söz konusu muhtemelen. Sevgili İnci, Elif Tül, Sedef, Nalan, Carolyn, Lucienne, Gül Hocalarım bize saygıyla, birer meslektaş gibi davranan, hayran olduğum figürlerdi. Kişisel olarak (ve bunun altı çizili olarak okunması ricasıyla) ne öğrenciliğim sırasında kazı başvurularında ya da seçimlerinde, ne de profesyonel kariyerim boyunca meslektaşlarım tarafından cinsiyetim üzerinden herhangi bir ayrımcılığa uğramadım, rencide edilmedim, kötü hissettirilmedim. Sahada çalışırken “Sen geride dur, yapamazsın” ya da “Alana inme, atölyede kal” gibi söylemlerle karşılaşmadım. Haydi kadınlara yapıştırılmaya hazır sevimsiz etiketler parantezinde düşünelim bir de; üstünün başının kirleneceğinden çekinerek ya da tırnaklarının kırılacağını öne sürerek aktif kazı yapmak istemeyen bir hemcins meslektaşımla da karşılaşmadım. Yukarıda ufak bir kısmını saydığım saygın kadın bilim insanlarını ve onların önündeki yolu açan, ülkemizin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan, İstanbul Üniversitesi Prehistorya kürsüsü kurucusu ve değerli Hitit uzmanlarından Halet Çambel, ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ gibi “efsaneleşmiş” isimleri bu anlamda minnetle anmak gerek.

Gelin görün “2020 Yılında Türk Bilim Heyetlerince Gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Kararlı Kazılar”ın kazı başkanlarının yarısından azı bir kadın arkeolog ya da ilgili uzmandan oluşuyor. İşin üzücü yanı, bu durumun hiçbirimizi şaşırtmıyor oluşu. Ayrıca milenyumu 22 yıl geride bırakmışken hâlâ hayatın pek çok alanında olduğu gibi meslekler söz konusu olduğunda da cinsiyetler üzerinden basmakalıp fikir ya da söylemler geliştiriliyor: “Doktor” dendiğinde çoğunluğun zihninde bir erkek imgesinin belirmesi, “çocuk” kelimesinin ağırlıklı oğlan çocuklarını adres göstermesi ama kız çocukları için genelde çocuk değil “kız” denmesi, “kadın taksi şoförü” derken cinsiyetin vurgulanması gibi örnekler çoğaltılabilir.
Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)
Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)
Arkeologlar Derneği’nin 21 Aralık 2021’de sosyal medya hesabından yaptığı abesle iştigal "Türkiye’nin kadın arkeologları hiç durmadan mesleğimize katkıda bulunmaya devam ediyor. Yolları açık olsun." ifadesini içeren paylaşım bu anlamda toplumun belirli bir kesimini şaşırtmamış ve hatta kimileri tarafından hoş karşılanmış olabilir. Paylaşım bir de masa başında tiril tiril oturarak çalışan bir kadın figürünün yer aldığı görselle servis edilmişti. Kadın arkeologların sırtlarını “kendi mesleklerine”(!) katkıda bulundukları(!) için sıvazlayan ve buram buram eril, üstten bakan, arkeolojiyi erkek oyun alanı olarak gören bir dile sahip bir ifadeydi bu. Kadın arkeologları sahada mesleklerini olması gerektiği gibi icra ederken değil sadece masa başı iş yapar gibi temsilleştiren bir görselle süslenmiş bir paylaşımdı da. Neyse ki pek çok arkeolog ve gazeteciden tepki gördü. Belli ki üzerine düşünülmüş, kafa yorulmuş yani olasılıkla birden fazla kişinin elinden çıkmış bu paylaşımın öncesindeki süreçte bir kişi bile demek ki bu ne saçma bir söylemdir ne yapıyoruz biz, dememiş. Paylaşımın, üstüne üstlük beğenenlere teşekkür etmeyi de araya sıkıştırmayı ihmal etmeden geri çekilmesi için yoğun tepki oluşmasının gerekmiş olması gerçekten üzücü.

Derneğin genelini temsil etmediğine kişisel olarak inandığım böylesi paylaşımlar ya da söylemlere benzer tavırlara karşı kadınlar olarak hâlâ vermemiz gereken yoğun mücadele hem talep ettiği zihinsel yük açısından yorucu hem de inanması güç. Bir meslek grubunu temsil etme iddiasında olan her oluşumun yaratacağı etkinin tek bir kişiden çok daha fazlasına ulaşacağı düşünüldüğünde, bu oluşumların attıkları her adımı, ettikleri her sözü hassas terazide tartmaları gerektiği aşikâr. Esasında bu tür oluşumların yönetimlerinin mesleği ileriye taşıyan, üyelerini bırakın rencide etmeyi, topluma karşı kollayan ve sözleri, görüşleri bakımından ağırlığı olan kişilerden oluşması gerekir. 

Çok değerli kadın bilim insanlarının varlığı ve başardıkları, kadın olsun erkek olsun yetiştirdikleri nice insanın, arkeolojinin cinsiyetten ari bir bilim dalı oluşunu içselleştirmelerinin en önemli nedenlerinden biri olsa gerek.

Ben henüz 6-7 yaşlarındayken ailecek ziyaret ettiğimiz Efes Antik Kenti’nde caddede aniden durup “Ben arkeolog olacağım” dediğimi anlatır ailem; kararım sonra hiç değişmedi. Ne ailemden ne çevremden “kız halimle” arkeolog olamayacağıma dair en hafif bir ima duymamakla beraber esas kaygı ekonomikti. Ezcümle, haklılık payı aşikâr olan bu kaygı temelinde arkeoloji alanına özgü çalışma koşulları, istihdam, değer görme, kültürel mirasın korunması gibi konu başlıklarını daha çok vurgulamalıyız; kadınları hadsizce meslekte geri planda konumlandırmaya kalkan bakış açısı ve söylemlerin çoktan geride kalmış olması gerekir.
Görsel 1: Boks yapan çocuklar freskosu, Akrotiri Antik Kenti. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)
Görsel 2: Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)
Görsel 3: Allinoi Kazı Alanı, 2007. (Fotoğraf: Ahmet Usal)

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2025 Tüm hakları saklıdır.