Nisan 2025’te Doha’da düzenlenen “Çatışma Çözümünde ve Barış İnşasında Kapsayıcılık” başlıklı bölgesel çalıştay, Türkiye’den Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz ve Doha merkezli Middle East Council tarafından organize edildi. Toplantının amacı, çatışma çözümü, kriz yönetimi ve barış inşası süreçlerinde kadının rolünü somut örnekler ve öneriler üzerinden tartışmak ve ileriye yönelik bir işbirliği zemini oluşturmaktı.
Makale
29.05.2025
Sabiha Senyücel Gündoğar
Etiketler
"Kadınlar toplumun içinde, diyalogların içinde, iyileşme süreçlerinin merkezinde. Ama hâlâ karar masasında değiller." Sabiha Senyücel Gündoğan, Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz ve Middle East Council işbirliğiyle gerçekleştirilen "Çatışma Çözümü ve Barış inşasında Kapsayıcılı" atölyesini yazdı.
Bu Tartışma Neden Önemli?
Çalıştayda, farklı ülkelerden kadın uzmanlar, araştırmacılar, diplomatlar ve sivil toplum temsilcileri bir araya geldi. Gündem esnekti; ancak ihtiyaçlar ve beklentiler son derece netti. Her tartışmanın merkezinde şu çelişki yer alıyordu: Kadınlar, iyileşme, insani yardım ve krizlere müdahale süreçlerinin görünmeyen taşıyıcı gücü olsa da, resmi müzakerelerdeki rolleri hâlâ son derece sınırlı.
Nisan 2025’te Doha’da düzenlenen “Çatışma Çözümünde ve Barış İnşasında Kapsayıcılık” başlıklı bölgesel çalıştayda, farklı ülkelerden kadın uzmanlar, araştırmacılar, diplomatlar ve sivil toplum temsilcileri bir araya geldi. Gündem esnekti; ama ihtiyaç ve beklentiler son derece netti. Her tartışmanın merkezinde şu çelişki yer alıyordu: Kadınlar, iyileşme, insani yardım ve krizlere müdahale süreçlerinin görünmeyen taşıyıcı gücü olsa da, resmi müzakerelerdeki rolleri hâlâ son derece sınırlı.
Gazze’den Suriye’ye, Libya’dan daha geniş MENA bölgesine kadar her örnek şunu açıkça ortaya koyuyor: Kadınlar çatışmalardan orantısız şekilde etkileniyor; ancak karar alma süreçlerine katılımları ne düzenli de kurumsal anlamda yerleşmiş durumda. Kadınlar, çatışma ve yerinden edilmenin yükünü omuzlarken toplumsal uyumu sağlıyor, bakım sağlıyor ve çoğu zaman kurumların yetersiz kaldığı noktalarda gayriresmî arabuluculuk görevini üstleniyor. Ancak bu katkılar stratejik barış inşası süreçlerinde yeterince değerlendirilmiyor. Kadınlar daha çok toplum ve sivil alan diyaloğu (Track 2 ve Track 3) süreçlerinde yer alıyor; ancak resmi barış müzakereleri başladığında (Track 1) rolleri sınırlı kalıyor.
Bu dışlanma durumu sadece bir gözden kaçırma meselesi değil. Yalnızca bireysel örneklerle sınırlı da değil; yapısal ve süreklilik gösteren bir durum. Bir katılımcının vurguladığı gibi, bu durum derinlemesine yerleşmiş direnç sistemleriyle sürdürülüyor; örtük önyargılarla ve bazı durumlarda açık dışlama, baskı ve yıldırmalarladestekleniyor. Katılımcılardan biri bunu “görünürlük tuzağı” olarak tanımladı: Kadınlar alkışlanacak kadar görünür, ancak karar verecek kadar yetkili görülmez.
Toplantıda, kadınların yalnızca dinleyici olarak çağrıldığı, karar süreçlerinin dışında bırakıldıkları, kritik siyasi ve güvenlik meselelerinin tartışıldığı alanlara dahil edilmediği bir çok örnek süreç paylaşıldı. Daha da çarpıcı olarak, kadın barış aktörlerinin mesleki itibarsızlaştırmaya uğradığı, hedef gösterildiği veya doğrudan tehdit edildiği yönündeki paylaşımlardı. Kısaca, çatışma çözümü, yönetimi ve barış inşa süreçleri sıklıkla kadınların emek ve tecrübesine dayanırken; bu emek çoğunlukla görünmez kılınıyor, liderliğe dönüşmesi engelleniyor.
Kadınların Barış İnşa Süreçlerine Katkısı Neyi Değiştiriyor?
Doha Çalıştayı kadınların çatışma çözümü, barış inşası, ve iyileşme süreçlerindeki derin ve dönüştürücü katkılarını güçlü şekilde ortaya koydu. Kadınların yetkilendirildiklerinde sundukları potansiyel, yapıcı ve dönüştürücü bir etki yaratıyor. Topluluk temelli roller sayesinde, kadınlar çatışmanın çoğu zaman göz ardı edilen boyutlarını görünür kılabiliyor: Şiddetin aile yapısını nasıl parçaladığı, gündelik yaşamı nasıl sekteye uğrattığı ve gayriresmî destek ağlarını nasıl aşındırdığı gibi. Kadınların ev içi ve sosyal alanlara erişimi—ki bu çoğu zaman dışarıdan gelen aktörlere kapalıdır—çatışma sonrası kapsayıcı ve sürdürülebilir çerçevelerin oluşturulması için kritik önemde içgörüler sağlıyor. Bir katılımcının ifadesiyle, bu sadece bir temsiliyet meselesi değil; doğruluk ve alaka düzeyinin sağlanması meselesidir. Kadınların bakış açıları, barış inşası gündemini sosyal adalet, ekonomik onur ve psikolojik iyileşme gibi kalıcı barış için hayati konuları kapsayacak şekilde genişletiyor.
Paylaşılan örnekler, kadınların çoğu zaman zorunluluktan doğan yenilikçi yaklaşımlar geliştirdiğini de gösterdi. Mikro girişimler kuruyor, dijital dayanışma ağları oluşturuyor ve yerel düzeyde arabuluculuk faaliyetlerine öncülük ediyorlar. Türkiye’de, Suriyeli kadınlar yeni sosyoekonomik roller üstlenmiş ve çoğu zaman gayriresmî biçimde ama etkili şekilde kurumsal boşlukları doldurmuş durumda. Bu çabalar her ne kadar o şekilde adlandırılmasa da, barış inşasının en doğrudan ve somut biçimini oluşturuyor.
Çalıştayda sembolik temsiliyetin ötesine geçilmesi ve kurumsallaşmış katılım modellerine doğru ilerlemenin gerektiği vurgulandı. Kadınların ancak gündemler belirlendikten sonra masaya davet edilmesi, ya da daha kötüsü, yalnızca “kadın meseleleri” üzerine konuşmaları için çağrılması, mevcut dışlanmayı pekiştiriyor. Gerekli olan, çatışma çözümü, barış müzakereleri, yeniden yapılanma planlaması ve krizlere hazırlık gibi süreçlerin en başından itibaren toplumsal cinsiyet perspektifiyle tasarlanmasını sağlayacak kurumsal reformlar. Aynı şekilde, kriz müdahale mekanizmaları da tepkisel değil, önleyici olmalı; kadınların ihtiyaçları ve liderlik rolleri sürecin başından itibaren gözetilmelidir, sonradan eklenmesi gereken bir ayrıntı olarak değil.
İleriye Dönük Yol Haritası
Bu tartışma aynı zamanda bölgesel iş birliklerinin önemini de gündeme getirdi. Toplumsal cinsiyetin sürekli olarak dışsal ya da “Batılı” bir gündem olarak çerçevelenmesi, yerel aktörlerin bu konuyu koşullu veya dayatılmış olarak görmelerine yol açabiliyor. Bu nedenle, özellikle Türkiye, Katar ve Körfez İşbirliği Konseyi’ni bir araya getiren, bölgesel düzeyde sahiplenilen ve yürütülen çerçeveler büyük önem taşıyor. Atölye katılımcılarının pek çoğu; adalet, onur ve toplumsal dayanıklılık gibi ortak önceliklere dayanan girişimlerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Donör /bağışçı yaklaşımlarının da bu doğrultuda evrilmesi olmazsa olmaz. Kadınların liderliğindeki girişimlere verilen destek, bir güçlendirme jesti olarak değil, etkili ve kapsayıcı çatışma çözümü, kriz yönetimi ve barış inşasının bir gereği olarak görülmeli.
Sonuç olarak, kadınların bu süreçlere katılımını artırmak yalnızca bir eşitlik meselesi değil, aynı zamanda bir etkililik meselesi. Toplumları kriz süreçlerinde ayakta tutanları, sonraki süreçlerin dışında bırakmak, kriz yönetiminin ve barışın hem eksik hem de sürdürülemez kalmasına yol açar. Artık mesele, kadınların katılımının değerini ispatlamak değil; bu katılımın önündeki engelleri kaldırmak olmalı.
Bir katılımcının sözleriyle: “Bir kadın yeterlidir—eğer yetkilendirilirse, desteklenirse ve kaynaklara erişebilirse. Bugün zaten pek çok kadın bu çalışmaları yürütüyor”. Asıl mesele, artık bu işi kenardan değil, sürecin merkezinden yapmalarını sağlamak.