ARAMA
Makaleler
08.11.2021

Remziye Hisar’ın
Kubbesiz Sedası

Remziye Hisar, eğitim ve çalışma hayatı boyunca karşılaştığı engellemeler ve tepeden inme kararlarla mücadele etmiş, zor koşullar...

Nehir Kovar

Remzi Hisar, Ankara Hıfzısıhha Enstitüsü'ndeki laboratuvarında (1938).

Makale

08.11.2021
16 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Nehir Kovar

Felsefe ve kültürel incelemeler alanlarında eğitim aldı. 2013'ten beri film, sergi, yayıncılık gibi farklı kültürel üretim alanlarında feminist perspektifle çalıştı. Çatlak Zemin websitesi kurucu ekibinde ve burada editör rolü...
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

Remziye Hisar, eğitim ve çalışma hayatı boyunca karşılaştığı engellemeler ve tepeden inme kararlarla mücadele etmiş, zor koşullar altında bilimsel çalışmalar yürütmüş, 20. yüzyıl kimya bilimi içerisinde önemli bir kişilik. Nehir Kovar’ın bu yazısı, Hisar’ın hayatına odaklanırken geride bıraktığı sözlü tarih mülakatlarına ve yazdığı (kendi deyişiyle “nakşettiği”) şiirlere kulak veriyor ve onun sesini ön plana çıkarıyor. Hayatı bir cam tavan yerine kubbesiz bir seda gibi yaşamak isteyen Hisar, bu arzusunu şu dizelerde dışavurmuştu: “Bir pınardı bu, Gölgesiz bir kenarda, Fışkırdı kendi kendine...”

20. yüzyılın başından itibaren kadınlar, yüksek eğitim hakkı için mücadele etti ve taleplerini kampanyalaştırdı.1 Çok kısa bir süre içinde, yüksek eğitimde diplomalarını aldılar. Fen alanında ilk katkıları doktora düzeyinde gerçekleştirdiler. Remziye Hisar kimya alanına bilimsel katkılarda bulunmuş önemli bir biliminsanıydı. 1933’ten itibaren İstanbul ve Ankara’da, çeşitli bilimsel eğitim ve araştırma kurumlarında çalıştı. Doktorasını alışından tam 26 yıl sonra, 1959 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi'nde, kimya profesörü ünvanını aldı. Doçent pozisyonu ile çalıştığı yıllardaki mevkii “aşağı yukarı ancak asistan vazifesi” ile eşdeğer bir konumdaydı. En basit haliyle bilgisini, birikimini öğrencilere aktaramadığı, araştırmanın zevkini yaşayıp yaşatamadığı, kişisel olarak da kendisini geliştirip gerçekleştiremediği bir çalışma ortamı… 1962’de İTÜ'de Kimya Bölümü'nü kurma görevini aldı. Gecikmeli olarak kavuştuğu bu akademik konum ile ilgili daha sonra, “Eğer bu imkânı daha evvelden verselerdi en aşağı 20-25 tane doktoralım olurdu,”2 yorumunu yaptı.

Remziye Hisar, patriyarkal ablukayı kıracak inat, irade, eşitlikçi fikirler, dayanışma ile donandı. Eğitimin gücünü de arkasına aldı. Kadınların çok iyi bildiği boşanmış ya da çocuklu olmaya dair yıkıcı cinsiyetçi önyargılar, bakım yükü, yoksulluk, eşit işte eşdeğer muamele görmeme ve ücretlendirilmeme vd. engellemelere rağmen kimya bilimine önemli katkılarda bulundu.

Kimya biliminin mor kurdeleli öncüsü

1902’de Üsküp’te dünyaya gelen Remziye Hisar’ın hayatı filmlere konu olacak cinsten. İmparatorlukların çözüldüğü, bağımsızlık savaşları, inkılaplar, işgallerle dolu bir atmosferde Anadolu, Avrupa, Rusya hatlarında dolaşan bir hikâye.

Ailesi, II. Meşrutiyet’ten bir yıl sonra İstanbul’a taşındı. İlk basamak eğitimlerini tamamladıktan sonra Yerebatan’daki Darülfünun’un kimya şubesine yazıldı. Burada okuyan, erkeklerden ayrı saatlerde ders alan, üç kız öğrenciden biriydi. Hocaları Ligor Taranakidis (1875-1956)’ti ve bu sırada okulda hiç “hanım” öğretmen yoktu. Yıllar sonra Darülfünun İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürüldü. 1933’te, Remziye Hisar, fen fakültesine doçent namzeti (adayı) unvanıyla atanan ilk dört kadın akademisyenden biri oldu.

Remziye Hisar, Paris Sorbonne’da, Marie Curie, Perrin, Urbain, Fabry3 gibi Nobel ödüllü biliminsanı ve kaşiflerin ders verdiği bir dönemde, doktora yaptı. Kadın ya da erkek fark etmeksizin bu okuldan doktora derecesi alan ilk Türkiyeli biliminsanıdır.4 Mösyö Pascal’ın5 gözetiminde yazdığı tezi, Fransız akademisinde nadiren verilen tebrik ödülü (mention tres honorable et felicitations du jury6) ile onurlandırıldı. Hisar, kimya biliminin köşe taşlarının döşendiği böyle bir dönemde, iki çocuğun tek ebeveyni iken, üstelik de jüri ödülü alarak mezun olmanın haklı gururunu yaşadı.7 1956’da ise Hisar’a Fransa akademi nişanının ikinci derecesini temsilen (Officier de l'Academie) mor kurdele nişanı8 verilmiştir.

Adana’dan akademiye, Sorbonne’dan İstanbul’a

Darülfünun’da okurken Remziye Hisar’a evlilik teklifleri gelmeye başlamıştı bile. Babası bir gün, kızına “Sen baron kızı değilsin. Ben ölünce ne yapacaksınız?”, “Evlenmeye mecbursun, bunların birini seç,” dedi. Böylece aksi istikamette bir yolculuğun fişeği atılmış oldu. Darülfünun, Bakü’de öğretmen aranıyor haberi ile çalkalanıyordu. Hisar, Bakü’ye gitmeye hazırlanan kafileye katıldı. Gemilerin limana demirlerken dahi battığı fırtınalı bir günde, deniz yoluyla önce Batum’a ordan da trenle Bakü’ye... Bu macera, Rus ordusunun Azerbaycan’ın bağımsızlık girişimine son vermesi nedeniyle kısa sürede bitiverdi. 1920’de evleneceği doktor Reşit Süreya ile Bakü’de tanıştı. 1930’a kadar süren bu evlilikten uluslararası çapta ünlü fizikçi oğlu Feza Gürsey9 (1921, İstanbul) ve John Hopkins Üniversitesi’nde psikiyatr-akademisyen olarak çalışan kızı Deha (1924, Paris) doğdu.

1922’de, Adana’ya tayin edildi. Çocuğunu, annesi ve kız kardeşlerine bırakıp yollara düşmüştü. İşgalden yeni kurtulmuş bir kentti Adana. Burada iki yıl boyunca hem matematik öğretmenliği hem müdürlük yaptı. Ülkede henüz sabit, genel maaş uygulaması yoktu. Adana’da ödemeler, hasat dönemine endeksliydi. Hisar, üç ay maaşsız, bakkaldan veresiye ile yaşadı. Okul önce yatılıya çevrildi, ardından okulun başına bir erkek müdür tayin edilince Hisar’ın pozisyonu müdür yardımcılığına indirildi.
Remziye Hisar, tatilde işinden istifa etti. 1923’te, Paris’te tedavi gören kocası Reşit Süreya’nın yanına gitti. Yazdığı mektuplarında eşini, “beraberce çalışarak ilim yolunda isim bırakma”ya çağıran bir kocaydı söz konusu olan. Daha sonra 1962’de, yazdığı bir şiirde Reşit Süreya’yı şöyle andı:

Tam kırk sene;
Ne sen çıkabildin o Fen zirvesine
Ne ben değebildim İlim zerresine;
Gurbet ellerinde sen ziyan,
Uzlet âleminde ben ziyan,
Heba ettik altın ömrümüzü,
Sen bir “muhal” peşinde,
Ben bir “hayal” peşinde...10

1929’da, Sorbonne’da doktoraya başladı. Paris’teki üçüncü senesinde tam maaşlı talebeliğe alındı. Bu sayede, bakım yükünü paylaşacak olan ablası, oğlu Feza ile birlikte Paris’e geldi. Kızı Deha burada doğdu. 1940’ta yazdığı Bir Annenin Duası başlıklı şiirin son kısmında, Deha’ya şöyle sesleniyordu:

Annen gibi senin de
Yirmi yaşın mahmurluğu
Gözlerinden gitmeden,
Hayallerin serap,
Tebessümün harap,
Muhabbetin türap
Olmasın...11

Paris’teki eğitim hayatı tepeden kararlarla kesintiye uğradı. Remziye Hisar, Türkiye’ye geri çağrılması nedeniyle doktorasını iki defa yarıda bırakmak zorunda kaldı. İlkinde Erenköy Lisesi’ne hoca olarak tayin edildi. Kendisini ileride tekrar yurt dışına, müdürlük pozisyonu için yetiştirmek üzere, göndereceklerini söyleyen eğitim bakanı Cemal Hüsnü'ye, doktora yapmak için göndermeyeceklerse bunu istemediğini açıkça söylemesi, doktoraya dönememesinin ötesinde sonuçlandı:

Ben müdürlük istemedim ya beni üçüncü muavin yaptılar. Bu üçüncü muavinliğin de vazifesi ne biliyor musunuz? Defterleri açıp, adı, babasının adı, anasının adı, hamamda odun var mı, bilmem ne var mı, bunları yazmak. Beni buna mahkfun etti, burnumu sürttürmek için.12

Bir süre sonra bakan Cemal Hüsnü, hatasını telafi etmek istedi ve Hisar’ın oğlu Feza’yı da Galatasaray yatılıya yazdırmayı teklif etti. Remziye Hisar, oğlunun "esnaf kesesi" olup mahvolacağı endişesinden onu GS yatılıya kaydettirmeyi kabul etti. 1930’da, bu defa da Amerika’ya gitme planları yapan kocasından boşandı. Çocuklarının velayetini aldı. Kızı ve kız kardeşi Mihri Hanım ile Paris’e döndü. Fakat bitimine üç ay kala doktorası “iki çocuklu” oluşu öne sürülerek ikinci kere durduruldu:

. . . üç ay kalmıştı bitmesine tekrar maaşımı kestiler ve "Kafidir tahsiliniz, dönün," dediler. . . [/]. . .Şimdi sebepler öyle ki bakın çok komik ama... Yüksek Tedrisat Müdürü Rüştü Bey vaktiyle Sorbonne'a gitmiş. Orada dersleri takip edememiş, Marsilya'da lisansını yapmış, dönmüş. Şimdi bu adam fena halde sinirleniyor. İki çocuklu bu kadın, Sorbonne'da doktora yapıyor, onun için dönsün diyor.13

Matematik hocası Rahmi Bey (Sivas mebusu) araya girerek dosyasının tekrar değerlendirilmesini sağladı. Hisar’ın notları, doktorayı bitirmek üzere oluşu fark edilince bursu tekrar bağlandı. 1933’te doktora derecesini aldı. Hisar, memleket için faydalı işler yapsa da dönemin Milli Eğitim Bakanlığı bürokratlarından Rüştü Uzel’in kendisine çok fenalığının dokunduğunu, 26 sene doçent kalmasının da nedeni olduğunu söylemiştir.

Darülfünun'dan üniversiteye

İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine 1933’te “bir cenaze merasimi” atmosferinde başladı Remziye Hisar. Darülfünun’da, sınai kimya dersi veren Mazhar Cevat Bey koluna baryum enjekte ederek intihar etmişti. Öğrenciler, 1933 Üniversite Reformu bağlamında eski hocalarının tasfiye edilmelerinden rahatsızdı, yeni kadroyu bu nedenle soğuk karşıladı.

Remziye Hisar, 1936’da, bir fırsat yakalayıp Ankara Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne geçti. Altı yıl, Enstitü’nün başındaki “Alman hocadan gizli gizli”, “kendi cebinden harcayarak” Türkiye’de ilk kez olan araştırmalar yaptı. 1942’de yeni kurulan Teknik Üniversite (İstanbul) Eczacılık Fakültesi’nde açılan bir kadroya başvurdu ve neredeyse doçentlik sınavından bırakılacaktı:

. . . imtihanı bir Alman hoca yapıyordu ve Fransa' da okuyanlara karşı müthiş antipatisi, alerjisi vardı; az kaldı döndüreceklerdi beni doçentlik imtihanından Eczacı Mektebi'nin. . . Sonunda o zamanın dekanı olan, Allah rahmet eylesin, Fahir Yeniçay, müdahale etmiş arkamdan, en nihayet kabul edildim ve Eczacı Mektebi'ne . . .14

Remziye Hisar, Teknik Üniversite’de de huzur bulamadı. İki çocuğunu büyütürken yeterince şık giyinemiyor, patron kumaş alıp kıyafetlerini kendisi biçip dikiyordu. Üstüne üstlük, Avrupa’daki öğrencilik yıllarında fikrini ifade etme hürriyetine alıştığından dünyadaki gelişmeler hakkında görüşlerini söylüyordu. Askerlik çıkışlı olan idarenin gözünde bunlar komünist olarak fişlenmeye yeter iki şeydi. Okul yönetimindekiler, delil bulamadıkları için de bütün derslerini sabah saatlerine koymak, ölçüm tartılarını asistanlarına kırdırmak vb. bezdirme yollarına başvurmuştu. Bu durumu bir cümle ile özetliyor Hisar, “Fizyolojisini bilirler; yani bir insana nasıl eziyet edilirin bütün kanunlarını”. O dönem akademide yaşadığı zorlukları ise şu sözlerinde duymak mümkün:

. . . paramla çocuklarımı yetiştiriyordum. Bizde de bir numaralı itibar giyinişti. Herkes o zamanlar 15 liraya diktiriyor erkek terziye. Ben nereden diktireceğim? Anca yol parası, bitti gitti. Ben dikişimi de çarpık çurpuk kendim yaptığım için tabii herhangi bir şekilde saygınlık elde edemedim. Ama Paris'te ben üstüm başımdan hiç utanmadım. Kimse üst başımla meşgul değildi. Orada da hazır alamazdım, çok pahalıydı terzi, ancak zenginler terziye diktirir. Patron alırdım, patronun üzerine biçerdim.15

. . . mesela fikirlerimi serbest söylüyorum. İspanya'da Francocularla Cumhuriyetçilerin mücadelesi vardı. Tabii ben Francocular aleyhinde ağzıma geleni söylüyordum. Sonra öğrendim ki orada konuşulan laflar, hemen her akşam jurnal edilirmiş. Geceleri yüksek muallim mektebinde müzakereci olarak çalıştım üniversitede bulunduğum zamanlar... ve oradan 25 lira alırdık haftada, ayda 100 lira. O 100 lirayı da kızımın leyli ücretine... Erenköy Lisesi'nde okurdu Deha. Müdür bey büyük bir iyilik ederek taksiti iki defada değil, benden aylık alırdı.16

1947 yılında, Teknik Üniversite’nin Makine Fakültesi’ne geçti, iki yıl da burada çalıştı. 1956’da, Amerika’dan bir profesör polifosfatlar konusunda konferans vermeye geldi. Konferansa Hisar’ın bu konudaki çalışmalarını anarak başladı. Teknik Üniversite kendisine gezdirilirken Hisar ile tanıştırıldı. Laboratuvardaki kısıtlı imkanları görünce etkilenerek Hisar’a birlikte çalışma teklifinde bulundu. Remziye Hisar, bu teklifi değerlendirecek gücü  kendinde bulamadığını söyledi:

. . . beraber çalışmayı teklif etti; fakat ben maalesef bundan istifade edemedim. Çünkü biliyorum ki bunu kabul etseydim burada pek çok güçlüklerle karşılaşırdım. Bir indikatör kağıdını almak için bile bazen aylarla uğraşmaya mecbur oluyordum. Böyle bir vaziyette Amerika'daki tanınmış bir profesörle müşterek bir mevzuda çalışmayı cesurca buldum, bundan faydalanamadım.17

Nihayetinde, 1962’de, Teknik Üniversite’de (İstanbul) yeni kurulan Kimya Fakültesi’nin başına Remziye Hisar atandı, 1973'teki emekliliğine kadar burada çalıştı.

Bilime katkıları ve aldığı ödüller

Remziye Hisar, makalelerinin büyük bir kısmını, Türkiye’de yayınlama imkânı bulamadığından Fransız dergilerinde neşretti. Bilime yaptığı katkılar için, Fransız Hükümeti Remziye Hisar’a, 1956 yılında “Officer de l'Akademie” nişanı verdi. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ise 90 yaşına yaklaşan Remziye Hisar’a, ölümünden kısa bir süre önce Hizmet Ödülü (1991) verdi.18

1936’da Ankara Hıfzısıhha Enstitüsü’nde geçtikten sonra Türkiye’deki meyve ve sebzelerde C vitamini miktarını ilk defa, “sistemli”, “kimya metotlarıyla” araştırdı. “Karadeniz portakallarından Dörtyol portakallarına kadar bir meyvenin muhtelif bölümlerinde bile vitamin miktarının değişebildiğini gösteren neticeler” aldı. O dönem Hıfzısıhha Enstitüsü'nde bilimsel yayın “neşre[b]ilmek için hocadan müsaade alma” şartı söz konusuydu. Bu şart yüzünden vitaminler hakkındaki araştırmasını “dokuz sene sonra”, ancak altında çalıştığı Enstitü şefi Alman hoca kurumdan ayrılınca yayınlayabildi. Hıfzıssıhha Mecmuası'nda "Meyvelerimiz ve Sebzelerimizde Vitamin C Miktarları" ismiyle 70 sayfalık bir bilimsel araştırma olarak Hisar’ın bilimsel üretime sunduğu önemli bir katkıdır.

1929'dan beri kişisel olarak üye olduğu dergi, Bulletin de la Societe Chimique'e bir bitki kökü gönderdi. Silvan’da köylüler bu bitkinin kökünü “düşmanlarına iftira etmek için” kullanıyor, kendilerine uygulayarak dayak izi oluşturuyordu. Remziye Hisar, konuyu ilginç bularak bu bitkinin yapısını araştırmak istedi. Hatta kendi koluna uyguladı ve 1,5 yıl izini taşıyacağı bir yarası oldu:

Maalesef bünyesini ben tayin edemedim, o zaman elimdeki vasıtalar kifayet etmiyordu. Fransa'da çok alakadar olan eczacı mektebinden bir profesör bana mektup yazdı, ona bu kökleri ve köklerden çıkardığım billuri iğneler manzarasında, turuncu müessir maddeyi gönderdim. Orada yapılan spektral analizde bunun bir difenol olduğu ve bünyesi tayin edildi. Notum da Bulletin de la Societe chimique de France'da kolumdaki yara izi resmiyle beraber neşredildi.19

Esrar üzerine yaptığı araştırmalar, “o zamanki Cemiyet-i Akvam' dan” teşekkür aldı. Remziye Hisar, “Türkiye’de nadir topraklar üzerinde yapılmış hiçbir çalışma olmadığı” için öğrencilerini bu konuyu çalışmaya yönlendirdi. Kıymetlenecek “nadir topraklar” meselesini ve biyokimyanın önemini 20-25 yıl öncesinden öngörmüştür.

1964’te, 20’li yıllardan beri kaleme aldığı şiirlerini Bir Kadın Sesi ismiyle yayınladı.20 Tüm kişisel arşivini Teknik Üniversite’nin analitik kimya kürsüsüne hediye ederek 1973’te emekli oldu. 15 Haziran 1992’de, oğlu Feza’nın birkaç hafta evvelki ölümünden bihaber, emekli meslektaşları ve ailesinin katıldığı sessiz bir veda ile toprağa kavuştu.

1Bu dönemde, isminde ya da içeriğinde kadın kavramı barındıran fakat tamamen erkeklerin çalıştığı, erkeklerin gözüyle kadınların ve kadınlığın “değerlendirildiği” dergiler ağırlıklıdır. Kadınlar Dünyası dergisi ilk kez 1913’te yayımlandı. Bu dergi tamamen kadın yazarların çalıştığı ve yönettiği, kadınların kendi sorunlarını ve özgürleşmesini kendilerinin ele aldığı az sayıdaki yayınlardandır. Dergide yüksek eğitim almanın kadınların insan hakkı olduğunu savunan bir kampanya başlatıldı, makaleler kaleme alındı. Bu kampanya, kadınlar için üniversitede ilk kez konferanslar düzenlenmesine yol açtı ve bu konferans dizisinden sonra Kadın Üniversitesi kuruldu. İnans Darülfünunu (Kadın Üniversitesi) 1914-1915 eğitim yılında kuruldu. 1918-1919’da erkeklerin okuduğu Zükur Darülfünunu ile birleştirilerek ilk defa karma eğitim sistemine geçildi. “Darülfünun’u istemek bizim hakk-ı insaniyemizdir. Bilmiyorum bunu istemekte ne fevkaladelik görülüyor? Asıl fevkaladelik hakkımızın verilmemesindedir.” Nuriye Ulviye. Kaynak: Meral Akkent, “İnas Darülfünunu ve Kadınlar Dünyası Dergisi”, Bianet: https://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/264/original/UniversitedeIlkKadinlar__opt.pdf?1417525942
2M. Ali Alpar, Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019. Bu yazıdaki  tüm alıntılarda M. Ali Alpar’ın yayına hazırladığı Bilimin Öncü Kadını - Remziye Hisar kitabının Eylül 2019’da yayımlanan ikinci baskısına başvuruldu. Füsun Oralalp’in makalesi ve Emre Dölen’in kitabın birinci baskısı üzerine kaleme aldığı eleştirel değerlendirme makalesi bu bağlamda dikkate alındı ve Hisar’ın hayatıyla ilgili bilgiler bu makalelerle çaprazlanarak teyit edildi. Füsun Oralalp, “Bir ‘Çalıkuşu’ Öyküsü… İlk Kadın Kimyacımız Remziye Hisar”, Bilim ve Teknik, Ağustos 1995: http://www.bilimtarihi.org/pdfs/remziyehisar.pdf ; Emre Dölen, Prof. Dr. Remziye Hisar’ın Anıları ve Görüşlerini İçeren Yeni Bir Kitap Hakkında Düşünce ve Katkılar, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 20(2), 2019: 133-146: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/752184 
3Marie Curie (1867-1934): Polonya kökenli Fransız kimyacı ve fizikçi. 1903 Nobel Fizik ve 1911 Nobel Kimya ödülleri sahibidir. İki farklı bilim dalında bu ödülü kazanan tek kişidir. Jean Baptiste Perrin (1870-1942): Fransız fizikçi. 1926 Nobel Fizik Ödülü sahibidir. Georges Urbain (1872-1938): Fransız kimyacı. Lutesyum elementinin kaşiflerindendir. Charles Fabry (1867-1945): Fransız fizikçi. Meslektaşı Henri Buisson ile birlikte ozon tabakasını keşfetmiştir. Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 15-16.
4Remziye Hisar, Almanya’da doktora derecesini alan Ayşe Saffet Rıza (1932)’dan sonra kimya alanında Avrupa’da doktora yapmış olan ikinci kadındır. Remziye Hisar’ın doktora diplomasını aldığı 1933 yılı öncesinde yapılan tüm kimya doktoraları ve üniversiteler: Osmanlı döneminde: ilk kişi Joseph Zanni (Heidelberg Üniversitesi, 1876)’dir. Halil Edhem Eldem (Osman Hamdi Bey’in kardeşidir, Bern Üniversitesi, 1885), Mehmed Arif Beylikçi (Wittenberg Friedrichs Üniversitesi, 1891), Mustafa Azmi Sümen (München Technischen Hochschule, 1917), Osman Nuri Somer (Berlin Üniversitesi, 1917), Avni Refik Bekman (Berlin Üniversitesi, 1918). Cumhuriyet döneminde: Naci Bekir Ortabaşı (Breslau Üniversitesi, 1930), Muammer Enver Öztekin (Strasbourg Üniversitesi, 1931), 1932 yılında: Saffet Rıza Alpar (Hamburg Üniversitesi), Tahsin Rüştü Beyer (Lyon Üniversitesi), Sarım Hüsnü Çelebioğlu (Berlin Üniversitesi), Mecit İbrahim Okay (Berlin Landwirtschaftlichen Hochschule), Turhan Şeşbeş (Dresden Technischen Hochschule). Emre Dölen, Prof. Dr. Remziye Hisar’ın Anıları ve Görüşlerini İçeren Yeni Bir Kitap Hakkında Düşünce ve Katkılar, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 20(2), 2019: 133-146: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/752184
5Paul Victor Henri Pascal (1880-1968): Fransız kimyacı. Uzmanlık alanı fosfat kompleksleridir. Kimyasal bileşiklerin manyetik özelliklerini inceleyen manyetokimya alanının öncülerindendir.” M. Ali Alpar, Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 22.
6“Pek şerefli derece ve jüri tebriği. Günümüzde tebrik kısmı neredeyse hiç kimseye verilmiyor.” M. Ali Alpar, Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 26.
7Doktora düzeyinde eğitim dönem itibariyle Türkiye’de zaten söz konusu değildir. 1933 yılında kurulan İstanbul Üniversitesi, modern anlamdaki ilk üniversitedir. İstanbul Teknik 1944’te, Ankara Üniversitesi ise 1946’da kurulur. 1950 yılına kadar ülkede sadece bu üç üniversite vardır. 1946 yılında yürürlüğe konan 4936 sayılı Kanun ile lisansüstü eğitime başlanmış olsa da bunlar henüz sadece uzmanlık dereceleridir. Daha detaylı bilgi için: http://sagbilens.ankara.edu.tr/tarihce/
8Ruban violette, mor kurdele: Fransa devleti tarafından verilen akademi nişanını (Officier de l'Academie) temsilen nişan alanlar, aldıkları nişana göre farklı renklerde kurdeleyi yakalarına takardı. Hisar, 1950’lerde, üç derecede verilen bu nişanın ikincisi olan officier ile ödüllendirildi. Bu ödül niyetine takılan kurdele mor renkliydi. En yüksek mertebe için verilen nişan commandeur, üçüncü basamak ise chevalier’dir. Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 44.
9Feza Gürsey (1921-1992): Fiziğe en önemli katkısı, ileride elektrozayıf ve sicim teorilerinde çeşitli biçimlerde kullanılacak olan, sigma modelidir. 1961’de, Amerika’da ünlü bir fizikçiyken Prof. Erdal İnönü’nün ısrarları ile Türkiye’ye döndü ve ODTÜ’de profesör olarak çalışmaya başladı. 1974’te istifasının istenmesine kadar hem ODTÜ hem Yale Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı. İstifa etmeyince izin hakları kaldırılarak Yale Üniversitesi’ne gitmek zorunda bırakıldı. Feza Gürsey, 1977’de, Yale’de; Nobel ödüllü fizikçi J. Williard Gibbs kürsüsünün profesörlüğüne seçildi. Günümüzde Boğaziçi Üniversitesi’nde ismini taşıyan bir fizik enstitüsü bulunuyor. ODTÜ Rektörü Prof. Tarık Somer kendisini şu nedenlerle istifaya davet etmişti: “Türkiye’nin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan üst düzeyde araştırma yaparak zararlı örnek olmak ve sık sık ücretsiz izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmak ve bu bilimsel alışverişe öğrencilerini de katmak.”  Meral Serdaroğlu, “Gün ışığının gireceği pencereyi açan bilim adamı: Feza Gürsey”, Bilim ve Ütopya, 13 Nisan 2020: https://bilimveutopya.com.tr/gun-isiginin-girecegi-pencereyi-acan-bilim-adami-feza-gursey
10Remziye Hisar, “Bir Masalın Sonu”, Bir Kadın Sesi, 1964, s. 49.
11Remziye Hisar, “Bir Annenin Duası”, Bir Kadın Sesi, 1964, s. 23.
12M. Ali Alpar, Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 20.
13a.g.e., s. 24.
14a.g.e., s. 34.
15a.g.e., s. 38.
16a.g.e., s. 39.
17a.g.e., s. 43.
18Necati Sungur, “Tübitak 1991 Bilim-Hizmet-Teşvik Ödülleri Sahiplerini Buldu”, Bilim ve Teknik, Şubat 1991: https://core.ac.uk/download/pdf/45610251.pdf
19M. Ali Alpar, Bilimin Öncü Kadını: Remziye Hisar, İş Bankası Yayınları (ikinci baskı), 2019, s. 33.
20Füsun Oralalp, “Bir ‘Çalıkuşu’ Öyküsü… İlk Kadın Kimyacımız Remziye Hisar”, Bilim ve Teknik, Ağustos 1995: http://www.bilimtarihi.org/pdfs/remziyehisar.pdf
Görsel: Remzi Hisar, Ankara Hıfzısıhha Enstitüsü'ndeki laboratuvarında (1938). (Kaynak: Vikipedi aracılığıyla İstanbul Şehir Üniversitesi arşivi.)

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2025 Tüm hakları saklıdır.