Pekin Deklarasyonu’nun 30. yılında gerçekleştirilen KSK69 oturumu, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin küresel krizler, politik gerilemeler ve artan karşıt hareketler karşısında nasıl kırılganlaştığını gözler önüne seriyor. Ayşe Kaşıkırık bu yazısında, kadın haklarının tehdit altındaki kazanımlarına, karar alma mekanizmalarındaki temsiliyet eksikliklerine ve dijital çağda ortaya çıkan yeni eşitsizlik biçimlerine odaklanıyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu'na göre, ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitime erişim, sağlık ve hayatta kalma ile siyasi güçlenme gibi temel alanlarda tam eşitliğe ulaşmak için 134 yıl – yani yaklaşık beş nesil gerekiyor. Bu rapor, küresel düzeydeki cinsiyet eşitsizliğinin derinliğini gözler önüne sererken, özellikle ekonomik katılım ve siyasi temsildeki eşitsizliklerin kadınların toplumsal yaşamda eşitlik kazanmasının en büyük engelleri olduğunu vurguluyor. Bulunduğumuz noktada, dünya genelinde hiçbir ülke henüz tam anlamıyla cinsiyet eşitliğini sağlamış değil [1].
Bu arka planda, 10–21 Mart 2025 tarihleri arasında New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Merkezi’nde düzenlenen Kadınların Statüsü Komisyonu’nun 69. oturumu (KSK69), toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde kritik bir dönemeç olan Pekin +30 süreci kapsamında uluslararası düzeyde büyük bir dikkatle izlendi. 1995 yılında kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu’nun 30. yıl dönümüne denk gelen bu süreç, yalnızca geçmişte elde edilen kazanımların hatırlanması değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin günümüzdeki durumu üzerinden kapsamlı bir değerlendirme yapılması açısından önemli bir fırsat sunmuş oldu [2]. KSK69, bu bağlamda, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin giderilmesi yönünde küresel siyasi iradenin yeniden teyit edilmesi beklentisiyle toplandı.
Ancak, oturumdan çıkan sonuç bildirgesi beklentileri karşılamakta yetersiz kaldı. Özellikle cinsel ve üreme sağlığı haklarına ilişkin ifadelerin, bazı ülkelerin itirazları nedeniyle metinden çıkarılması; bunun yerine 'aile hakları' gibi korumacı kavramların öne çıkması, kadınların bedenleri ve yaşamları üzerindeki özerkliklerini tehdit eden bir eğilim olarak değerlendirildi. Türkiye'den yaklaşık 50 kişinin katıldığı toplantı, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesine yönelik siyasi kararlılığın yetersizliğini de gözler önüne sermiş oldu.
KSK69 Sonrası Kadın Örgütleri Değerlendirmeleri
KSK69’un ardından gerçekleştirilen değerlendirme toplantılarında, kadın örgütleri tarafından dile getirilen temel eleştiri ve gözlemler, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde karşı karşıya olunan mevcut tehdit ve yapısal sorunları gözler önüne seriyor.
İlk olarak, siyasi deklarasyonun yetersizliği, en çok eleştirilen konular arasında. Her ne kadar bazı olumlu ifadeler metinde yer alsa da özellikle cinsel ve üreme sağlığı haklarına ilişkin ifadelerin nihai metinden çıkarılması, kadın hareketleri tarafından ciddi bir gerileme olarak değerlendirilmiş; bu durum uluslararası arenada kadın haklarına ilişkin politik iradenin zayıfladığı yönünde endişeleri artırmıştır.
İkinci olarak, kadın haklarına karşı gelişen karşıt hareketlerin yükselişi önemli bir tehdit olarak öne çıkmıştır. Bazı devletlerin daha önceki taahhütlerinden geri çekilmesi ve “anti-haklar” olarak tanımlanan aktörlerin etkinliğinin artması, kadınların temel haklarının küresel ölçekte tehdit altında olduğuna işaret etmektedir.
Üçüncü olarak, finansman ve kaynaklara erişim sorunu, kadın örgütlerinin kapasite geliştirme, savunuculuk ve örgütlenme faaliyetlerinde ciddi kısıtlar yaşamasına neden olmaktadır. Sürdürülebilir ve bağımsız mali kaynaklara erişimdeki zorluklar, hareketin etkinliğini doğrudan sınırlayan yapısal bir engel olarak tanımlanmıştır.
Dördüncü olarak, teknoloji ve toplumsal cinsiyet ilişkisi, özellikle yapay zekâ sistemlerinde görülen cinsiyet önyargıları, dijital şiddet ve çevrimiçi ayrımcılık bağlamında kapsamlı biçimde tartışılmıştır. Bu alanlarda yaşanan eşitsizliklerin, kadınların dijital haklara erişimini ve güvenliğini tehdit ettiği belirtilmiştir.
Son olarak, temsiliyet ve katılım eksiklikleri, özellikle savaş ve çatışma bölgelerinden gelen kadınların seslerinin yeterince duyulamaması bağlamında eleştirilmiştir. Bu durum, toplantının kapsayıcılığına dair soru işaretlerini gündeme getirirken, kriz coğrafyalarındaki feminist perspektiflerin uluslararası platformlarda görünür kılınmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Kadın Hakları, Çoklu Krizler Karşısında Geriye Gitme Riskiyle Karşı Karşıya
Gözlemci olarak katıldığım KSK69 sırasında edindiğim izlenimler ve uluslararası katılımcılarla yürüttüğüm tartışmalar, günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin karşı karşıya olduğu çok boyutlu tehditleri açık biçimde ortaya koydu. Oturum boyunca paylaşılan deneyimlerin ortaklaştığı en temel tema, günümüzün iç içe geçmiş küresel krizleri -savaşlar, pandemiler, iklim felaketleri, ekonomik dalgalanmalar ve toplumsal kutuplaşmalar- karşısında kadın haklarının ciddi bir geriye gidiş riskidir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Krizler Karşısında Kırılganlaşıyor
KSK69 kapsamında yürütülen tartışmalar, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde yalnızca yeni hak kazanımlarının yavaşladığını değil, aynı zamanda geçmişte büyük mücadelelerle elde edilmiş temel hakların dahi geri alınma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkça göstermiştir. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yapısal kırılganlığını gözler önüne sermiş; kriz dönemlerinde bu alanın siyasi öncelikler arasında hızla geri plana itildiğini ortaya koymuştur.
Tartışmalar, sadece yeni kazanımların gecikmesi ya da yavaşlaması değil; geçmişte büyük mücadelelerle elde edilmiş temel hakların da geri alınma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösterdi. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kırılganlığını ve kriz zamanlarında ilk gözden çıkarılan alanlardan biri hâline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Kadın haklarını güvence altına alan yasal, sosyal ve ekonomik mekanizmaların istikrarsızlaştığı bu dönemde, eşitlik mücadelesi daha da fazla direnç, dayanışma ve stratejik eylem gerektiriyor.
Kadın Temsiliyeti Hâlâ Gölge Altında: Karar Alma Mekanizmalarında Eşitsizlik ve Politik Çözümler
Kadınların karar alma mekanizmalarındaki temsil eksikliği, KSK69’da sıkça vurgulanan ve küresel düzeyde hâlen çözümlenememiş yapısal sorunlardan biri olarak öne çıkmıştır. Bu eksikliğin sembolik düzeydeki en çarpıcı örneklerinden biri, BM’nin kuruluşundan bu yana hiç kadın genel sekreter seçmemiş olmasıdır. Bu durum, küresel yönetişimde dahi ataerkil yapının sürekliliğini ve kadınların üst düzey liderlik pozisyonlarına erişiminde karşılaştıkları sistemik engelleri gözler önüne sermektedir.
Kadınların yalnızca siyasal karar alma süreçlerinde değil, ekonomik yaşama katılımda da ciddi sınırlamalarla karşı karşıya olduğu belirtilmiştir. Özellikle ekonomik kaynaklara erişimdeki eşitsizlikler, artan kadın yoksulluğu ve bakım emeğinin hâlen büyük ölçüde kadınlar tarafından üstlenilmesi, toplumsal yaşamda kadınların eşit temsiline yönelik en temel engeller arasında yer almaktadır. Bu yapısal sorunlar, yalnızca kadınların bireysel özgürlüklerini değil, aynı zamanda toplumsal adaletin bütününü tehdit etmektedir.
Oturumda ayrıca eğitime yapılan yatırımların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında taşıdığı merkezi role dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, eşitlikçi ebeveynlik politikalarının özellikle İzlanda ve Norveç gibi ülkelerde kadınların iş gücüne yeniden katılımını hızlandırdığı ve bakım sorumluluklarının toplumsal cinsiyet temelli değil, eşit paylaşım ilkesine dayalı olarak yeniden dağıtıldığında toplumsal faydanın arttığı örneklerle ortaya konmuştur. Bu tür bütüncül politikaların yalnızca kadınların güçlenmesine değil, aynı zamanda daha adil ve kapsayıcı bir toplumun inşasına katkı sunduğu vurgulanmıştır.
Umut, Dayanışma ve Mücadele Kazandıracak!
Dijital teknolojiler ve yapay zekâ, kadınların toplumsal hayatta daha güçlü bir rol oynaması için büyük fırsatlar sunuyor. Bu alanlar, kadınların liderlik pozisyonlarına daha kolay ulaşmalarını sağlayabilir ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı etkili çözümler geliştirilmesine olanak tanıyabilir. Özellikle sosyal medyanın gücü, toplumsal cinsiyet eşitliği için sesini duyurmak isteyen kadınlara küresel bir platform sağlamaktadır. Kadınların hikâyelerini paylaşmaları, deneyimlerini görünür kılmaları ve toplumsal algıyı değiştirmede çok güçlü bir araç haline gelmiştir.
Aynı zamanda, kadınların çatışma çözümü ve barış süreçlerinde oynadıkları kritik rolü unutmamak gerekir. KSK69’da aktarılanlar, kadınların barış süreçlerinde daha kalıcı ve etkili çözümler ürettiklerini göstermektedir. Kadın liderliğinin toplumsal dönüşümde nasıl bir fark yaratabileceğini gösteren bu tür örneklerin yaygınlaştırılması, yalnızca kadınları değil, tüm toplumu dönüştürme potansiyeline sahiptir. Bu dönemde, çözüm odaklı olmak ve ilham veren kadın liderlik hikâyelerini ön plana çıkarmak, bir anlamda geleceğin inşasında kadınların gücünü ortaya koymak, toplumsal cinsiyet eşitliğine giden yolda kritik bir adım olacaktır.
Yerelden Yükselen Eşitlik…
Toplumsal dönüşümün temeli yerelde atılır. Bu nedenle, kadın dayanışmasını ilmek ilmek ören yerel kadın örgütleri, mahalle düzeyindeki kadın ağları ve topluluk tabanlı platformlar daha fazla görünür kılınmalı ve etkin biçimde desteklenmelidir. Bireysel başarılarla değil, kolektif güçle ilerleyen bir eşitlik mücadelesi, toplumsal değişimin gerçek ve kalıcı olmasını sağlar. Bir kadının başarısı, bir diğerine güç kattığında, toplumsal cinsiyet eşitliği yolundaki adımlar daha sağlam ve sürdürülebilir olur.
Bu doğrultuda, iş birliği ve güç birliği odaklı yeni dayanışma modelleri geliştirilmesi elzemdir. Kadınlar arasında deneyim paylaşımını ve karşılıklı güçlenmeyi esas alan yapılar, toplumsal eşitlik mücadelesinde çok daha etkili olabilir. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi, ancak birlikte, örgütlü ve stratejik adımlarla başarıya ulaşabilir. Her kadının sesi, bu ortak mücadelenin güçlendirici bir parçası olmalıdır.
Birlikte Güçlen, Birlikte Dönüştür!
Sonuç olarak, A’dan Z’ye, gündelik hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akım bir politika haline getirmek, sadece kadınlar için değil; demokrasi, adalet ve sürdürülebilir kalkınma için de vazgeçilmezdir. Toplumların gerçekten eşit ve adil bir yapıya kavuşabilmesi için cinsiyet eşitliği yalnızca bir hedef değil, gerekli bir temeldir.
Unutulmamalıdır ki:
- Eşitliğin olmadığı yerde ne gerçek kalkınma mümkündür ne de kalıcı barış.
- Biz biliyoruz ki; eşitlik bir lütuf değil, bir haktır.
- Bu hakka ancak birlikte güçlenerek, birlikte dönüştürerek ulaşabiliriz.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, yalnızca kadınların değil, tüm toplumların daha adil, özgür ve sürdürülebilir bir geleceğe adım atması anlamına gelir. Bu yolculukta her birimizin katkısı, gücünü birleştirerek daha eşit bir dünya inşa etme potansiyeline sahiptir. Kadınlar, erkekler, gençler ve yaşlılar – hepimiz bu dönüşümde yer almalıyız. Çünkü eşitlik, birlikte varılacak bir yolculuktur.
Kaynakça
[1] https://www.weforum.org/publications/global-gender-gap-report-2024/.
[2] https://www.unwomen.org/en/how-we-work/commission-on-the-status-of-women/csw69-2025.