ARAMA
Makaleler
06.09.2021

Psikolojideki kadınlar
nerede(n) nereye?

Uzman klinik psikolog ve çevirmen Elif Okan Gezmiş, psikoloji alanının geçmişten devraldığı erkek egemen tablonun dönüştüğünü ve...

Elif Okan Gezmiş

Rorschach Testi. (Fotoğraf: Phil Manker)

Makale

06.09.2021
7 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Elif Okan Gezmiş

ODTÜ Psikoloji, İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji mezunu. 10 yıldır psikoterapist ve kitap çevirmeni olarak çalışıyor. Kalan vakitlerde yine psikoloji, psikanaliz, psikoloji tarihi üzerine düşünüyor, konuşuyor, yazıyor.
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

Uzman klinik psikolog ve çevirmen Elif Okan Gezmiş, psikoloji alanının geçmişten devraldığı erkek egemen tablonun dönüştüğünü ve toplumdaki “sakallı erkek” psikolog algısının, gün geçtikçe yerini “genç/orta yaşlı kadın” figürüne bıraktığını söylüyor. Sayıca çok olmanın, her zaman güçlü olmayı da beraberinde getirmediği aşikâr ama Okan Gezmiş’in bir arada sunduğu güncel veriler ve tarihsel örnekler, psikoloji alanındaki toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarının başka alanlara da ilham verebileceğini gösteriyor.

Psikolog dendiğinde gözünüzün önüne nasıl biri geliyor?

2003’te Avusturalya’da yapılan bir çalışmaya katılan 119 kişiden (71 kadın, 48 erkek) “tipik” bir psikolog çizmeleri istenmiş ve çizimlerde orta yaşlı (%59.7), gözlüklü (%45.4), takım elbiseli/kravatlı (%57.1) erkek (%57.1) figürlerin ağırlıkta olduğu görülmüş. Araştırmacılar, bu bulguların psikologluğun büyük oranda bir erkek mesleği olarak görüldüğüne işaret ettiğini, halbuki  araştırmanın yapıldığı dönemde (üzerinden yirmi sene bile geçmiş değil) Avustralya Psikologlar Cemiyeti’nin dörtte üçünün kadın üyelerden oluştuğunu söylüyor.1

Elbette bu spekülatif bir iddia fakat Türkiye’de o dönemde benzer bir çalışma yapılsa, herhalde buna yakın sonuçlar çıkardı. Halbuki Türkiye’de de psikoloji alanının büyük çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Psikologların bir meslek odası olmadığı için kapsamlı bir istatistiğe ulaşmak güç fakat YÖK’ün Psikoloji bölümleri için sene bazında sağladığı yerleşme istatistiklerindeki cinsiyet dağılımına baktığınızda 2020 yılı için hemen her üniversitede bu oranın açık ara kadınlar lehine olduğunu görebilirsiniz (derlediğim birkaç örnek için bkz. Şekil 1). Bu güncel tabloyu kendi deneyimimle birlikte düşününce, 2009 yılında mezun olduğum ODTÜ Psikoloji’de benim dönemimde kabaca 50 kadın, 5 erkek gibi oran olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla yıllar içinde erkekler bu bölüme belki biraz daha ilgi gösterseler de hâlâ büyük çoğunluk kadın öğrencilerden oluşuyor. Bu da mezunların, yani psikologların, ağırlıklı olarak kadınlardan müteşekkil olduğunu gösterir.

Akademik ve profesyonel hayatta temsil meselesi

Peki öğrenim gören kişi sayıları bakımından ağırlıklı olarak kadınların yer aldığı psikoloji alanına aynı zamanda “kadın egemen” bir alan diyebilir miyiz?

Akademiye baktığımızda kadınların temsil oranı lisans eğitimiyle paralel seyrediyor denebilir. Lisans öğrencileri arasındaki cinsiyet dağılımını temsilen seçtiğim üniversitelerin hemen hepsinin akademik kadrosunda kadın öğretim üyeleri ya sayıca daha fazlaydı ya da erkek öğretim üyeleriyle  dengeli bir dağılım içindeydi. Bu bölümlerdeki kadınların aynı zamanda bölüm başkanlığı veya yardımcılığı gibi idari pozisyonlarda da yer aldığı anlaşılıyor. Gelin görün ki ücretli eğitim, kongre, toplantı ve seminer gibi etkinliklerde çoğu zaman farklı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Ticari amaçlı düzenlenen çeşitli zirve ve panellerde, sözgelimi bir psikoterapi ekolünün ustası olarak sunulan eğitmenlerin büyük çoğunluğu erkeklerden oluşuyor. Geçtiğimiz yıl (yani pandemi döneminde) kadın erkek oranının 9’a 1 gibi uçuk bir fark göstermesi nedeniyle bu tür bir etkinliği açıkça eleştirdiğimde, bana ulaşan organizasyon sorumlusu kadınlara da teklif götürdüklerini, aslında eşitliğe çok dikkat ettiklerini fakat kadınların vakitleri olmadığı gerekçesiyle tekliflerini geri çevirdiğini, kendilerinin de etkinliği düzenleyebilmek uğruna böyle erkek ağırlıklı bir program çıkarmak zorunda kaldıklarını söylemişti.

Kadın uzmanların pandemi döneminde vaktinin olmaması meselesi, Aslıhan Dönmez’in daha önce Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz Blog’da yayınlanan “Pandemi, Amazon kadınlarını yendi mi?” yazısında ele aldığı görünmez emeğin pandemide eriştiği zirvenin en çarpıcı örneklerinden biri.2 Pek çok meslek grubu gibi psikologlar da pandemi süreciyle birlikte evden çalışmaya mecbur kaldı. Evden çalışmak, ev işleri ve çocuk bakımı sorumluluklarının özellikle kadınlar için tam zamanlı bir işe dönüşümünü beraberinde getirdi. Peki bahsi geçen etkinliğe katılabilen erkek eğitmenlerin çocuğu yok muydu? İhtimal ki çoğunun vardı. O halde nasıl oluyordu da onlar etkinliğe zaman ayırabilirken kadınlar ayıramıyordu? Bu sorunun yanıtını vermek, herhalde zor olmasa gerek.

Kendini defalarca ispatlaması gerekenler kimlerdi ve hâlâ kimler?

Lou-Andreas Salomé (1861-1937).
Lou-Andreas Salomé (1861-1937).

Pek çok alanda olduğu gibi psikoloji alanında da kadınların başta ev içi sorumluluklar ve cinsiyet temelli basmakalıp ayrımcı düşünceler nedeniyle, en azından bazı noktalarda, cam tavana takıldığını söylemek mümkün. Kendi tecrübe ve gözlemlerim doğrultusunda diyebilirim ki işinde ne kadar yetkin olursa olsun bir kadının alanında otorite görülebilmesi için (pek çok erkekten farklı olarak) olağanüstü bir çaba göstermesi, kendini defalarca ispatlaması, kendini ısrarla ortaya koyması bekleniyor. Bu tür etkinliklerin bazılarında erkek uzmanlara konuşmacıları olmaları için davet gönderilirken kadınlardan başvurmalarının beklendiği, gelmeyince de bunun kadınların isteksizliğine yorulduğu vaki. “Teorik şeyler kadınların ilgisini çekmiyor”, “Bu alanda çalışan kadın yok”, “Kadınlar topluluk önünde konuşmaya çekiniyorlar” gibi nice mesnetsiz varsayıma kulak tıkamak ve tek tek üzerinden atlamak, sesini duyurabilmek uğruna bazen hiç gereği yokken yüksek sesle konuşmak, haykırmak gerekebiliyor. Ve yine pek çok alanda olduğu gibi tüm bunlar, kadınlar için hiç de yeni şeyler değil.

Halihazırda felsefeci ve yazar kimliği taşıdığı bir dönemde, Freud ve (erkek) çevresinin Lou-Andreas Salomé'u “güzel olduğu kadar zeki” bir kadın olarak kabul edip aralarına alması yıllar sürmüştü. Üstelik, daha sonra ilk kadın psikanalist sıfatını da kazanan ve gerek kurgu gerekse kurgudışı pek çok esere imza atan Salomé’u bizler bugün daha ziyade Nietzsche ve Rilke ile olan romantik ilişkisiyle tanıyor, bunun üzerinden anlatıyoruz.3 Bugün savunma mekanizmaları hakkında bildiğimiz pek çok şeyi borçlu olduğumuz, Ego Psikolojisi’nin kurucusu Anna Freud ise aradan geçen yüz yıla rağmen hâlâ babasının gölgesi altında görünmekten azade değil.4 “Kendisinden önce hiçbir kadının geçemediği kapıları zorla[yan], kadın olduğu söylenerek edilen hakaretlere göğüs ger[en]” Margarete Hilferding’i, yani tamamı erkeklerden oluşan Viyana Psikanaliz Derneği’ne üye olabilen ilk kadını, pek az kişi duymuştur.5 Peki ya Amerika’da kadınları kabul etmeyen Harvard’la inatlaşa inatlaşa “gayrıresmi” biçimde de olsa psikoloji doktorası yapan, ülkenin ilk kadın psikologlarından olmasının yanı sıra Amerikan Psikologlar Birliği’nin de ilk kadın başkanı seçilen Mary Whiton Calkins’in doktora derecesini Harvard’ın bugün hâlâ tanımaması, buna lüzum görmediğini söylemesine ne demeli?6 (Bu konuyla ilgili başlatılmış bir change.org kampanyası bile mevcut.7)

Yaygın sosyal medya kullanımı iyimser bir tabloya vesile

Bugün psikoloji alanındaki kadın uzman yaygınlığının uzun süren ve yoğun mücadeleler gerektirmiş bireysel ve kolektif çabalar sonucu ortaya çıktığını teslim etmemiz gerekiyor. Fakat sayıca çok olmanın, her zaman güçlü olmayı da beraberinde getirmediği aşikâr. Öte yandan, sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla kadın psikologlar kendilerini daha görünür kılmanın, ifade etmenin, tanıtmanın yeni yollarına kavuşuyor ve toplumdaki “sakallı erkek” algısı, her geçen gün yerini “genç/orta yaşlı kadın” figürüne bırakıyor. Elbette sistemli bir araştırmanın yerini tutmaz ama Twitter’da “Psikolog dendiğinde aklınıza kim geliyor?”8 soruma verilen yanıtlara göz attığınızda bunu açıkça görebilirsiniz.

Kadın psikologların sosyal medyadaki görünürlüğünün bir diğer etkisinin de erkek egemen “network”lere dahil olma, halen otorite pozisyonlarında ağırlığını koruyan erkek uzmanlara kendini kabullendirme mecburiyetini ortadan kaldırması olduğunu düşünüyorum. Kadın psikologlar birbirlerini sosyal medya üzerinden kolaylıkla bulabiliyor, birbirleriyle dayanışıyor ve anlatacak bir şeyleri varsa birlikte etkinlikler düzenliyorlar. Bunun yanı sıra yardım arayanlara artık kimseden icazet almadan kendileri randevu verebiliyorlar. Üstelik, pandemiyle birlikte online görüşmelerin normalleşmesi sonucunda, mesleklerini evlerinden dahi icra edebilme özgürlüğüne kavuştular. Eril otoritenin baskısından azade kalan kadınların nasıl kanatlanıp uçtuğuna sık sık şahit olacağımız günler çok uzakta değil.

Görsel 1: Rorschach Testi. (Fotoğraf: Phil Manker)

Görsel 2: Lou-Andreas Salomé (1861-1937). (Kaynak: Confetta)

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2025 Tüm hakları saklıdır.