Birkaç hafta önce, The Center for International Private Enterprise (CIPE), Türkiye’deki Kurumsal Uyum Programlarında Kadın Hakları Üzerine Bir Değerlendirme başlıklı raporunun Türkçe çevirisini* yayınladı. PAR Araştırma ve Danışmanlık tarafından hazırlanan bu derinlemesine rapor özel sektör şirketlerinde kurumsal uyum programlarını inceliyor ve bu programların Türkiye özel sektöründe kadın haklarına nasıl etki ettiğini değerlendiriyor.
Bu çalışma, Türkiye’de, kadınlar için kapsamlı işyeri uyum çerçevelerinin öncelikli olarak İstanbul’da bulunan büyük ve uluslararası şirketlerle sınırlı kaldığını gösterdi. Daha orta ve küçük şirketlerde ise kadınların korunmasına dair politika çerçeveleri dar kapsamlı. Çalışmaya göre, Türkiye’de yasal yaptırımların etkisinin zayıf olmasıyla kadınların işyerinde korunması bir sosyal sorumluluk veya halkla ilişkiler meselesi olarak ele alınıyor ve bu durum şirketlerin güçlü kurumsal uyum çerçeveleri uygulayabilmesine engel oluyor.
Kağıt üzerinde, Türkiye kanunları işgücünde yer alan kadınlar için çeşitli korumalar getiriyor. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Fırsat Eşitliği Komisyonu sıfır ayrımcılık ilkesini garanti ediyor ve her çalışan kadın için doğum izninin bir hak olduğunu kabul ediyor. Ancak yasalardaki (mevzuattaki) boşluklar birçok kadının işyerinde farklı ayrımcılıklara uğramasına neden oluyor. Mesela doğum iznine ayrılan kadınlar, erkeklere göre çok daha düşük seviyelerde terfi ediyorlar. Bunun bir nedeni performans değerlendirmelerinin çalışılan süreyi değerlendirmeye alması ve kullanılan doğum izninin bu ölçüye negatif etki etmesi. Ek olarak, yasalar tarafından garanti edilen bir çocuğa bakmak için yarı-zamanlı çalışabilme hakkı işverenlerin çocuk sahibi kadınları işe almada çekimser davranmalarına sebep oluyor çünkü yarı-zamanlı çalışanlar şirketler için ekonomik yük anlamına geliyor.
Türk iş hukukundaki bu boşluklar ve uygulama şekilleri, modern işyeri koruma politikaları geliştirilmeden önce Amerika Birleşik Devletleri’nde karşılaşılan sorunlarla benzerlik gösteriyor. 1908'den 1970'e kadar ABD Yüksek Mahkemesi, işyerlerine kadın ve erkek çalışanlardan beklenen çalışma saatlerini farklı ihtiyaçlara göre düzenleme hakkı tanımıştı. Bu kısıtlamalar kadınları fabrikalarda uzun saatler sömürülmekten korusa da, kadınların evde anne veya bakıcı olarak kalmaları gerektiğine dair inancı pekiştiriyordu. Daha da ötesi, kadınların çalışma saatlerini kısıtlayan bu politikalar, birçok şirket için kadınları işe alma konusunda tereddüt oluşturuyordu çünkü kadınların çalışma saatleri erkeklere göre limitliydi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Eşit Ücret Yasası, Sivil Haklar Yasası ve Hamilelik Ayrımcılığı Yasası 1960'larda ve 1970'lerde kabul edildi. Bu yasalar ayrımcılığı azaltırken iş dünyasında kadınların ve azınlık grupların korunmasını arttırdı. Bu dönemde en kırılgan gruplar için eşit bir zemin sağlanması amacıyla kararlı bir kampanya yürütüldü. Yürürlüğe giren bu yasaların uygulanması ve geliştirilmesi daha sağlam ve verimli bir işgücünün ve özel sektörün yaratılmasına yardımcı oldu. Durum bir gecede değişmedi tabii, fakat ısrarlı savunuculuk sayesinde meydana gelen toplum düşünce yapısındaki kademeli değişim kadınların daha çok özgürlüğe ulaşmasına ve toplumsal olarak daha yüksek pozisyonlara gelmesine yol açtı. Türkiye bağlamında toplumsal bakış açısını desteklemek üzere benzer yasal değişikliklere eşlik edecek istikrarlı savunuculuk, kadınların ekonomik imkanlara ve sosyal haklara erişimini sağlamak açısından bir zorunluluk arz ediyor.
Rapor, Türkiye’de kadınların çalışma hayatında, ayrımcılık, taciz, şiddet ve kadın düşmanı kültüre tolerans dahil olmak üzere, karşılaştıkları birçok diğer zorluğa da dikkat çekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin yanı sıra kadınlar için adil çalışma şartları ve ekonomik fırsatların sağlanmasına yönelik çalışmaların önemi, Birleşmiş Milletler‘in (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında kabul ediliyor. Küresel olarak, kadınlara işyerinde geniş kapsamlı koruma sağlayan ülkelerde işgücüne katılan kadınların oranı artıyor ve yönetim pozisyonlarına daha yüksek oranda terfi ediyorlar.
Bu günlerde Türkiye’de aileler ekonomik zorluklarla baş etme yolları ararken daha fazla kadın işgücüne katılmak üzere harekete geçiyor. İş dünyası uzun vadede kalıcı bir başarı yakalamak istiyorsa, Türkiye’deki şirketler işyerinde kadın haklarını koruma konusunda bir zihniyet değişikliği başlatmak zorundalar. Bu değişim, özel sektörün işyerinde kadın haklarını koruma taahhüdünü güçlendirebilmesi için kurumsal uyum politikalarını hukuksal bir çerçeveye dayandırmasını ve taciz, ayrımcılık ve başka sorunlara karşı koruma amaçlı yasal çözüm yolları sağlamasını gerektiriyor. Özel sektörün kadın haklarını koruma taahhüdünün güçlenmesi, kadınların ailede fazlasıyla korunduğu bir kültürde, işyerinin güvenli bir ortam olduğuna dair bir güvence sağlayarak kadınların çalışmasına dair mevcut toplumsal endişelerin de giderilmesine yardımcı olacaktır.
Kurumsal uyum politikalarının yolsuzluk karşıtı önlemlerin ötesine geçerek sosyal etkiye ilişkin prensipleri içeren yeni kapsamı bu değişimi teşvik etmek için bir platform sunuyor. Ülkede kadın haklarını koruyan yasal çerçevenin gücü tartışılırken, özel sektör liderleri ve sivil toplumu da kapsayan diğer paydaşlar, kadınların Türkiye’de özel sektör işgücüne eşit ve güvenli bir şekilde dahil olmasına liderlik edebilir.
CIPE raporu kapsamında görüşülen çok sayıda kadın kolektif hareket etmek gerektiğini belirtti. Türk şirketleri, cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koruma ile ilgili bazı özel maddeleri kendi kurumsal uyum politikalarına dahil ederek kadın haklarını korumak ve teşvik etmekte öncülük edebilirler.
Bu tavsiye başarılı bir emsal üzerine kurulabilir. Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, CIPE'nin Türkiye’deki özel sektör ile ortaklığı, etik ve şeffaf iş uygulamalarını teşvik ederek üretici tarafında yolsuzlukla mücadele için sağlam bir kolektif hareket yaklaşımıyla sonuçlanmıştı. Sonuç olarak, maden ve gemi inşaatı gibi alanlardaki sektörel kurumlar küresel piyasalarda rekabet güçlerini artırabilmek için uluslararası standartlarda yolsuzlukla mücadele uyum programlarını kabul ettiler. Türkiye’deki kurumsal liderler, kapsamlı ve hukuki yaptırım içeren işyeri koruma sistemi geliştirmek üzere benzer bir birleşik yaklaşım edinebilirler. Bu koruyucu faktörler Türkiye’de kadınların her işyerinde korunmasını ve hedeflerine ulaşmalarında engel teşkil edecek cinsiyete dayalı ayrımcı davranışların sayısının azalmasını sağlayacaktır.
* Raporun tamamına buradan erişebilirisiniz.