Lynn Margulis, 2005'te İspanya'da bir konferansta konuşma verirken. (Fotoğraf: Javier Pedreira)
Makale
26.07.2021
13 DAKİKA OKUMA SÜRESİ
Duygu Kaşdoğan
Kâtip Çelebi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesidir. Doktora derecesini York Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Çalışmaları Programı’ndan almıştır. Yüksek lisans eğitimini Koç Üniversitesi...
Yaşama veda edişinin 10. yıldönümünde kendisini anarken, tam da Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz’ın çağrıştırdığı gibi, Margulis’in sesine kulak vermeden içinde yaşadığımız dünyayı eksik anlayacağımızı dile getirmek istiyorum. Ve bu yazıda Margulis’in kahkahalarının, isyanının hangi sessizlikleri, kimler için ve nasıl bozduğunun bir hikâyesini anlatmak istiyorum.
“Akranı olan büyük evrim biyologlarına ince ayar çekişini, karşı çıkışını ve onların karşısında eninde sonunda genellikle entelektüel zafer kazandığını duyacaksınız.” Dorion Sagan, Lynn Margulis’i okurlarına böyle takdim ediyor.1Stephen Jay Gould ve Richard Dawkins gibi uluslararası ölçekte ün yapmış, kitapları yok satan popüler bilim yazarlarına çektiği ayarlarla tanıdığımız Margulis, yirminci yüzyılın ikinci yarısı ve sonrasının dobra, korkusuz, boyun eğmeyen ve isyankâr bilim kadınlarındandı.
Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz Blog için hazırladığım bu yazıda bir bilim kadını olarak Lynn Margulis’e (1938-2011) odaklanmam rasgele bir seçim olmadığı gibi salt amacım Margulis ile henüz tanışmamış kişilere onu tanıtmak da değil. Yaşama veda edişinin 10. yıldönümünde kendisini anarken, tam da Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz’ın çağrıştırdığı gibi, Margulis’in sesine kulak vermeden içinde yaşadığımız dünyayı eksik anlayacağımızı dile getirmek istiyorum. Ve bu yazıda Margulis’in kahkahalarının, isyanının hangi sessizlikleri, kimler için ve nasıl bozduğunun bir hikâyesini anlatmak istiyorum.
Kimdir Lynn Margulis?
Lynn Margulis’in hayatını ve çalışmalarını anlatmanın çeşitli uğrakları var. Türkiye’de kamusal ve bilimsel birçok alanda Lynn Margulis, meşhur Carl Sagan’ın eski eşi olarak görüş alanımıza girebiliyor; James Lovelock ile birlikte geliştirdiği Gaia hipotezi ile tanınıyor; Evrim Ağacı gibi popüler bilim sitelerinde “endosimbiyozun annesi” olarak konumlandırılıyor; devrimci bilim kadını ve isyankâr bilimci olarak tanıtılıyor. Uluslararası ölçekte de Margulis’in yaşamı başarılı bilim kadınları çerçevesine yerleşmiş durumda: 1983 yılında Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi’ne seçilmesi, 1999’da Bill Clinton’dan Ulusal Bilim Madalyası ve 2008’de dünyanın ilk taksonomi ve doğa tarihi derneği olan Londra Linne Derneği’nden Darwin-Wallace Madalyası alması, 2002 yılında Discover bilim dergisi tarafından bilimde en başarılı 50 kadından biri olarak tanınması, Doğa Bilimleri ve Mühendislik alanlarında örnek başarılı bilim kadınlarından biri olarak hakkında pek çok biyografik yazı bulunması.
Bilim kadınları üzerine yapılan çalışmalar uzun bir süre, özellikle 1960’ların sonuna kadar, başarılı bilim kadını figürlerine odaklanmış, yüzyıllar boyunca görünmez kılınan kadınların varlığına erkek egemen bir dünyada tanıklık etmenin yollarından biri olagelmiştir.2 Başarılarının yanında Margulis’in eril bilim dünyasına isyanına odaklanmanın önemli olduğunu düşünüyorum; nelere, neden ve nasıl isyan ettiğinin izini sürmek, içinde yaşadığımız gezegensel krizleremüdahale etmek için yardımcı olacak önemli patikalara işaret ediyor.
Ortakyaşamsal dünya bilimine daha çok ihtiyacımız var
Mantar ve alglerin simbiyotik birlikteliğinden oluşan liken organizması. (Fotoğraf: Johan J.Ingles-Le Nobel)
Margulis bizlere “ortakyaşamsal dünya”dan hikayeler anlatırken, insan istisnacılığını, yani insanların maddi dünyadaki diğer yaşam türlerinden üstün olduğu anlayışını sorgulattı ve doğayı insan gereksinimlerinin karşılandığı kaynak olarak gören mekanizmacı yaklaşımı ortakyaşam diliyle ters yüz etti. Doğanın araçsallaştırılarak üzerinde tahakküm kurulması gereken bir alan olarak kavranmasıyla otoritesini kazanan modern bilime kafa tuttu bir anlamda. Doğanın edilgen ve yaratıcılıktan yoksun olmadığını, en basit anlamda, iki prokaryot hücrenin birlikte yaşayarak ökaryot hücrenin ortaya çıkma sürecinin hikayesini anlatarak gösterdi. Mikroskopik canlıların failliğini öğrendik ondan.
Ortakyaşam dilinin bilimsel ve toplumsal alanlarda yarattığı ve yaratabileceği etkiler kendi başına bir inceleme konusu olsa da, bu dilin günümüzdeki birçok pratiği değiştireceğini söyleyebiliriz. Örneğin, Marmara Denizi’nde tanık olduğumuz acı verici ekolojik yıkımı nasıl daha iyi atık su arıtma tesisleri yaparız, denizlere vahşi atık boşaltımını önleriz eksenine sıkıştırmadan daha geniş bir çerçeveden, canlı türler ve toplumsal bileşenler arasındaki ilişkiselliklere odaklanarak tartışmamız gerekiyor. Margulis bizlere, Marmara Denizi’nin ortakyaşamsal dünyanın bir mikrokozmozu olduğunu, karşı karşıya olduğumuz ekolojik felaketlere kalıcı çözümler için bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini söylerdi: yaşanabilir çevre nasıl yaratılır konusunda bakterilerden öğreneceğimiz çok şey var.
Ortakyaşamın bilimsel çerçevesini anlatmak
Simbiyogenez. Evrimci yeniliğin kaynak noktalarına işaret eden bu kavram, farklı türlerin organizmalarının bir araya gelerek yeni türlerin ortaya çıkışını açıklıyor. Lynn Margulis, yürüttüğü bilimsel çalışmaların ürünü olarak “canlılar dünyasının tamamını (bütün hayvanlar, bitkiler ve mantarlar) yaratmış olan hücrenin, yani farklı farklı bakteri türlerinin, karmaşık ve kalıcı birleşmesiyle ortaya çıkan ilk ökaryatik hücrenin doğumunu” anlattı.3 Bu anlatıyla beraber, bizlere “Hücrelerin oksijen kullanan kısmı olan mitokondrilerin ve bitkilerle deniz yosunlarının fotosentez yapan kısımlarının ortaya çıkışının, kadim atalarımız arkelerin bakterilerle birleşmesine bağlı olduğunu” gösterdi. Bugünkü varlığımızın nedeninin bu farklı canlıların bir araya gelip tek bir canlı olarak kaynaşması olduğunu öğrendik ondan.4 “[E]vrim konusunda ‘vahşi doğa’ betimlemesinin yaygın olduğu koşullarda... [doğadaki evrimsel süreçlerin] rekabet içerdiği kadar işbirliği de içerdiğini söyledi… ‘Yaşamın kanlı bir oyun olduğunu’ reddetmedi ama ‘yaşamın kanlı bir oyundan ibaret olmadığını’ söyledi.”5 Dikkatimizi simbiyoza yani ortakyaşama yönelterek farklı türlerin organizmaları arasında var olan fiziksel bağlantıları öğrendik ondan.6 Dünyadaki tüm canlıların su, atmosfer ve toprak aracılığıyla birbiriyle ilişki içinde olduğunu kavrattı bizlere.7
2011’de Çağrı Mert Bakırcı’nın Türkiye’nin popüler bilim mecralarından Evrim Ağacı’nda yayımladığı bir yazı, endosimbiyotik teorinin tarihini anlatırken bu teorinin “onu derli toplu bir hale getiren Lynn Margulis ile anılıyor olsa da, elbette Margulis'ten çok daha eskilere giden bir kökene” sahip olduğunu vurguluyor.8 Yirminci yüzyılın ilk yarısının faal bilim insanlarından Konstantin Mereschkowski, Boris Kozo-Polyansky, Paul Jules Portier ve Ivan Emanuel Wallin’in çalışmalarına değinen yazı, bu çalışmaların bulgularının “hiçbiri detaylı bilimsel kanıtlar sunama”dığı için bilim dünyasında ilgi görmediğini söylüyor.
Hikâyeleri nasıl anlattığımız epey önemli. Yazının başında belirttiğim Margulis derlemesinin yazarlarından Jorge Wagensberg ise simbiyogenez düşüncesini anlattığı yazısında, bu fikrin asıl kaynağının Margulis olmadığını kabul etmekle beraber, ondan önce bu fikrin bilim dünyasında benimsenmemesini şöyle açıklıyor:
Başarı kazanan bir düşüncenin o dönem bilim çevresi tarafından iyi anlaşılmaması sık rastlanan bir durumdur. Diğer evrimci felsefeciler, örneğin Alman Andreas Schimper (1883), Rus Konstantin Merezhkovsky (1909), Fransız Paul Portier ve Amerikalı Ivan Wallin (1927) benzer yorumlarda bulunmuş ve meslektaşlarının anlayışızlığı ve yıkıcı eleştirileri karşısında sinmişlerdi.9
Bu farklı iki anlatıyı yan yana koymamın nedeni bilimdeki gelişmelerin nasıl farklı tarihselleştirilebileceğine dikkat çekmek. Evrim Ağacı’nda yayımlanan yazı, Margulis’den önce öne sürülen endosimbiyoz fikirlerinin kabul görmemesini “kanıt eksikliği” üzerinden açıklayarak aslında Margulis’in direncini, isyanını görünmez kılıyor (ve de sorunlu bir benzetmeyle onu “endosimbiyozun annesi” ilan ediyor). Wagensberg ise Margulis’in kendi öncülü bilimcilerden farklı olarak eleştiriler karşısında sinmemesini, onlara karşı gösterdiği direniş ve dirayeti vurgulayarak bugün bilim dünyasında endosimbiyozun kabul görmeye başladığını belirtiyor.
(Amerikalı sanatçı Shoshanah Dubiner'in 2012 tarihli "Endosymbiosis: Homage to Lynn Margulis" (Endosimbiyoz: Lynn Margulis'e Saygıyla) çalışması geçtiğimiz Haziran 2021'de Barcelona, Centre de Cultura Contemporània'da başlayan "Science Friction" (Bilim Sürtünmesi) sergisinde David Domingo tarafından animasyon haline dönüştürüldü. Yukarıdaki videoda izleyebilirsiniz.)
Aşağılamalara karşı direniş
Margulis 1966 yılında simbiyogenez hakkında hazırladığı, bakteri dışındaki diğer hücrelerin kökenlerini tartışan “Mitoz Geçiren Hücrelerin Kökeni Üzerine” makalesinin yaklaşık 15 bilimsel dergi tarafından reddedilme hikâyesini şöyle anlatır:
Bu makale reddedildi...çünkü bazı kusurlar içeriyordu; ayrıca çok yeniydi ve kimse bunu değerlendiremezdi. Nihayet, Theoretical Biology dergisinin editörü James F. Danielli kabul etti ve beni cesaretlendirdi. O zaman kesinlikle hiçbir kimseydim ve hiç duyulmamış olan, bu makalenin 800 yeni baskı talebi almasıydı… Bugün dahi çoğu bilim insanı evrimsel bir mekanizma olarak simbiyozu halen ciddiye almıyor. Simbiyogenezi ciddiye alacaklarsa, davranışlarını değiştirmeleri gerekiyor. Bilimde davranışın değişmesinin tek yolu belirli insanların ölüp, farklı davrananların onların yerini alması.10
Kariyerinde başarılı bir bilim kadını olarak tanınmaya başlandığı dönemde, 1995’te kaleme alıyor Margulis bu yazıyı. Anlattıklarından simbiyogenezin uzun yıllar yürütülen çalışmalara rağmen halen yaygın bir biçimde tanınmadığını ve buna karşı devam eden isyanını görüyoruz. Burada söz konusu olan salt bir bilimsel yaklaşımın tanınmaması değil, Margulis’in savunduğu teorinin eleştirilerinin bir bilim kadını olarak Margulis’e yönelik eleştirilerle ve yer yer aşağılamalarla11 eş zamanlı süregidiyor olması. Margulis’in çalışmalarını eleştirenler daha da ileri giderek kendisinin “şöhret yüzünden başının döndüğünü” söylüyorlardı:
Margulis’i tanıyan herkes bu tür suçlamalara güldü. Margulis, kendini adamış birkaç yüksek lisans öğrencisiyle birlikte küçük bir laboratuvarda çalıştı. Laboratuvarın küçük olmasının bir sebebi, çalışmasının bütünlüğüne zarar vereceğini düşündüğü için şirketlerden ve devlet dairelerinden gelen fon tekliflerine direnmesiydi. Bir defasında içeriği halka açıklanamayacak bir çalışma yapmasını isteyen potansiyel bir fon sağlayıcısını reddetti. “Halka açık olmayan şey bilim değildir,” dedi ve telefonu binlerce, belki milyonlarca doların yüzüne kapadı.12
Margulis sadece bilimin kamusallığını savunmuyordu; siyasi ve iktisadi baskıların laboratuvarından çıkan çalışmaları nasıl etkileyebileceğinin farkında olan bir bilimciydi. Fizikçi ve feminist bilim tarihçisi Evelyn Fox Keller, Toplumsal Cinsiyet ve Bilim Üzerine Düşünceler başlıklı kitabında böylesine bir duruşun bilim dünyasında pek de yaygın olmadığının altını çizer: “Faal bilimciler siyasi baskıların bilimsel araştırmanın kullanımlarını ve hatta odağını etkilediğinde hemfikir olabilirler, fakat bu tür baskıların... kendi masalarından ve laboratuvarlarından çıkan doğa tanımını nasıl etkileyebileceğini görmeyi başaramıyorlardı.”13 Margulis ise ürettiği bilgi üzerine düşünen bir bilimciydi; kullandığı kavramların ve metaforların olası etkilerinin farkında olan bir bilimci.14
Bilimsel dil ve metaforların önemi
Avustralya, Büyük Mercan Resifi'nden bir dev istiridye. (Fotoğraf: Pierre Pouliquin)
Bilimin feminist eleştirilerini sunan araştırmacılar, toplumsal cinsiyetin doğa bilimlerinde üretilen bilgiyi nasıl şekillendirdiğini ve bilgi üretiminde kullanılan metaforların, söylemlerin ve imajların nötr ya da masum olmadıklarını göstermişlerdir. Örneğin Emily Martin, spermin yumurtayı dölleyen aktif eril bir özne, yumurtanın ise hareket etmeyen, oradan oraya sürüklenen pasif, kadınsı bir nesne olarak tasvir edilmesine dikkat çeker ve biyolojinin bilimsel dili içerisinde basmakalıp toplumsal cinsiyet rollerinin olduğunun altını çizer.15 Donna Haraway, yirminci yüzyıl primatoloji alanını incelediği çalışmasında, bilimdeki hakim “doğa” tasvirlerinin ırk ve toplumsal cinsiyet kesişiminde nasıl biçimlendiğini tartışır ve kadın bilimcilerin primatoloji alanında yaptığı yakın dönemdeki çalışmalarla birlikte primatların nasıl sosyalleştiğini anlatan hikayelerin de değişmeye başladığını bizlere gösterir.16 Lynn Margulis’in de yaşamı farklı kavramsal izlek eşliğinde açıkladığını, evrimsel biyoloji çalışmalarında geliştirdiği ve öncüllerinden devraldığı kavramlarla birlikte düşünüp bilimsel bilgi üreterek erkek egemen ve kapitalist bilim dünyasının hakim diline müdahale ettiğini söyleyebiliriz.
Margulis, Richard Dawkins gibi neo-Darwincilere ayar çekerken, onlar karşısında sesini yükseltirken, araştırma fonları ve yayıncılığı kontrol ederek hakim konuma gelen neo-Darwinci paradigmanın17 dilini de sorgulamaya açtı. Dawkins “bencil gen” metaforu ile bizleri hayatta kalma makinelerine, genler olarak bilinen bencil molekülleri korumak için körü körüne programlanmış robotlara indirgerken, Margulis bizlere söz konusu metaforların geçerliliğini sorgulattı.18 Bilimsel dilin toplumsal yaşamı, toplumsal yaşamdaki fikirlerin de bilimsel dili şekillendirdiği aşikar. O nedenle hangi dili nasıl kullandığımız üzerine de düşünmek gerekiyor. Symbiotic Earth belgeselinde Margulis bu konu hakkında şöyle der: “Fayda zarar ya da işbirliği, rekabet hakkında konuşamam. Çünkü bu kelimeler bankalar, basketbol sahaları için uygun ama bilimsel açıklamalar için uygun değiller.”
1Dorion Sagan’ın takdimiyle başlayan bu kitap Lynn Margulis’in 2011 yılında vefatının ardından derlendi ve 2018 yılında Ginko Bilim yayınevi tarafından Türkçe yayımlandı. Margulis tarafından kaleme alınan Türkçe yazındaki kitaplar şunlar: Lynn Margulis ve Dorion Sagan, Doğanın Doğası: Göz Kamaştırıcı Gerçekler. Ginko Bilim, 2018 (çev. Ayni Uysal, Gizem Uysal); Dorion Sagan, Lynn Margulis: İsyankar Bilimcinin Yaşamı ve Mirası, Ginko Bilim, 2018 (çev. Sibel Sevinç); Lynn Margulis, Ortakyaşam Gezegeni: Evrime Yeni Bir Bakış, Varlık Yayınları, 2001 (çev. Ela Uluhan). 2Bilimin feminist eleştirileri kapsamında bilim kadınları üzerine yapılan çalışmaların bir değerlendirmesi için: Duygu Kaşdoğan, “Feminist Laboratuvar’da Bilim, Emek ve Politika,” Praksis, 2000 (52). 1960’ların sonunda başarılı bilim kadınları üzerine yapılan çalışmalar eleştirilmiş, sistematik olarak görünmez kılınan, baskılanan, sessizleştirilen bilim kadınlarının günlük çalışma pratikleri içindeki deneyimleri araştırmaların konusu olmaya başlamış ve 1980’lerden itibaren de bu çalışmalar yaygınlaşmıştır. 3Jorge Wagensberg, “Masallar Masalı,” Lynn Margulis-İsyankar Bilimcinin Yaşamı ve Mirası içinde, 2018, s. 21-23. 4Lynn Margulis, The Symbiotic Planet: A New Look at Evolution, Phoneix, 1998. 5David Ray Griffin ve John B. Cobb Jr., “Lynn Margulis Tinsellik ve Süreç Felsefesi,” Lynn Margulis-İsyankar Bilimcinin Yaşamı ve Mirası içinde, 2018, s. 135-145. 6Lynn Margulis ve Dorion Sagan, Slanted Truths: Essays on Gaia, Symbiosis and Evolution, Springer, 1997. 7Margulis ve Sagan’ın eş yazarlık yaptığı Slanted Truths (1997) kitabının temel sorusu bu bağlantısallığa işaret ediyor ve 3 anahtar kelimeyle tartışılıyor: Gaia, simbiyoz ve evrim. Bu yazıda Gaia teorisine odaklanmıyor, endosimbiyoz evrim teorisini öne çıkararak bir tartışma yürütüyorum. Gaia teorisi dünyada toprak, atmosfer ve su aracılığıyla tüm organizmalar arasındaki gazları ve diğer kimyasal bileşimlerin değişimini incelemek için bir çerçeve sunuyor. 8Çağrı Mert Bakırcı, “Endosimbiyoz Nedir? Endosimbiyotik Teori, Ökaryotların Prokaryotlardan Evrimi ve Canlılar Arası Endosimbiyotik İlişkiler Hakkında Neler Söyler?” Evrim Ağacı, 20 Haziran 2011: https://evrimagaci.org/endosimbiyoz-nedir-endosimbiyotik-teori-okaryotlarin-prokaryotlardan-evrimi-ve-canlilar-arasi-endosimbiyotik-iliskiler-hakkinda-neler-soyler-144 9Jorge Wagensberg, “Masallar Masalı,” Lynn Margulis-İsyankar Bilimcinin Yaşamı ve Mirası içinde, 2018, s. 21-23. 10Lynn Margulis, “Gaia is a tough bitch”, The Third Culture: Beyond the Scientific Revolution (ed. John Brockman), New York: Simon & Schuster, 1995, s. 129-151. 11James Lovelock dostu ve meslektaşı Lynn hakkında kaleme aldığı yazısında Dawkins-Margulis tartışmalarına dair şunları dile getiriyor: “Evrim biyologları, özellikle neo-Darwinciler, Lynn’in en sevdiği hedefler arasındaydı. Tartışmalar kısa sürede öyle alevlendi ki, bir noktada yetenekli kelime ustası ve neo-Darwinci Richard Dawkins Lynn için ‘Atilla Hatun’ derken, İngiliz tanınmış neo-Darwinci John Maynard Smith, Gaia için şeytani bir din dedi” (s. 45). Türkçe çeviride çevirmen şu notu düşüyor: “Richard Dawkins, Atilla the Hun (Hun İmparatoru Atilla) ifadesinde Hun yerine Hen (tavuk) demiş. Geveze, Barbar Kadın anlamında aşağılama.” 12Andre Khalil, “Ha Yukarısı, Ha Aşağısı,” Lynn Margulis-İsyankar Bilimcinin Yaşamı ve Mirası içinde, 2018, s. 29-41. 13Evelyn Fox Keller, Toplumsal Cinsiyet ve Bilim Üzerine Düşünceler, Metis Yayınları, 2007 (çev. Ferit Burak Aydar), s. 30. 14Lynn Margulis’in ürettiği bilgi üzerine sürekli düşünen bir bilimci olduğu Margulis’in yaşamını ve fikirlerini onunla beraber anlatan Symbiotic Earth belgeselinde yakından takip edilebilir: https://hummingbirdfilms.com/symbioticearth/ 15Emily, Martin, “The Egg and the Sperm: How Science Has Constructed a Romance Based on Stereotypical Male-Female Roles”, Signs, 1991, 16 (3): 485-501. 16Donna Haraway, Primate Visions: Gender, Race, and Nature in the World of Modern Science, Routledge, 1989. 171930 ve 1940’larda bir grup bilim insanı Darwin’in doğal seçilime dayalı evrim teorisini Gregor Mendel’in kalıtım yasalarıyla birleştirdi ve ortaya çıkan senteze neo-Darwinizm dendi. Bu görüşe göre, en basit ifadeyle, evrimsel değişime yol açan bireyler arasındaki farklılıklar genlerindeki farklılıktan kaynaklanır ve bu farklar üreme esnasında genler kopyalanırken oluşan hataların bir sonucudur. 18Symbotic Earth belgeselinin yönetmeni John Feldman ile diyaloğu buna güzel bir örnek sunuyor: - Margulis: DNA şeridinin bencil olduğu bir durum söz konusu değil. Bu sadece bir metafor çünkü bir genin kendiliği yoktur, gen bir kişi değildir. Bir şeyin kendiliği yoksa nasıl bencil olabilir?... - Feldman: Richard Dawkins’in bencil gen metaforu topluluk yerine bireyin gücünü savunan, sosyalizm ve komünizm karşıtı batı kültüründen kaynaklanıyor. Bilim olarak sunulduğu için de insanlar bunu doğru adlediyor. Bu şekilde de, hatta bencillik ve açgözlülük kültürüne katkı sunmuş oluyor. Öyleyse, bencil gen ve güçlü olanın hayatta kaldığı metaforları neo-Darwinci kapitalist zamanın temellerini oluşturmakta. İnsanların genetik olarak bencil olduğu ve başarının ancak rekabete dayalı mücadelede kazanarak elde edildiği görüşü her yere yayılmış durumda.
Görsel 1: Lynn Margulis, 2005'te İspanya'da bir konferansta konuşma verirken. (Fotoğraf: Javier Pedreira)
Görsel 2: Mantar ve alglerin simbiyotik birlikteliğinden oluşan liken organizması. (Fotoğraf: Johan J.Ingles-Le Nobel)
Görsel 3: Avustralya, Büyük Mercan Resifi'nden bir dev istiridye. (Fotoğraf: Pierre Pouliquin)