Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem Türkiye’de hem dünyada çözüm bekleyen çok boyutlu bir sorun olarak varlığını sürdürmekte. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, günümüz dünyasında yalnızca kadınların mücadelesi değil; demokrasinin, refahın ve sürdürülebilir kalkınmanın ön koşulu haline gelmiş bir toplumsal sorumluluk.
Kadınların ekonomik hayata katılımı, karar alma mekanizmalarındaki temsili, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi gibi birçok alanda cinsiyet temelli yapısal engellerle karşılaşması, bu eşitsizliğin yalnızca bireysel değil, kurumsal ve sistemsel bir mesele olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle, bu konuda yürütülen her bilimsel çaba, sadece akademik literatüre değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm çabalarına da katkı sunacaktır. Bu anlayışla hazırlanan Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Geçmişten Geleceğe Bir Bakış adlı kitap, toplumsal cinsiyet çalışmalarını çok yönlü ve disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alan, veri temelli analizler ve çözüm önerileriyle donatılmış kapsamlı bir çalışmadır.
Kitabın editörlüğünü üstlenmiş olmak benim için sadece bir akademik görev değil, aynı zamanda uzun yıllardır bu alanda yürüttüğüm çalışmaların bir devamı niteliğinde. Her biri kendi alanında uzman akademisyenlerin ve araştırmacıların katkı sunduğu bu kitap, yalnızca mevcut eşitsizlikleri tanımlamakla kalmıyor, eşitsizlikleri farklı temalar ve zaman dilimleri üzerinde ele alarak çözüm yolları da sunuyor.
Eğitim düzeyi artmış olsa dahi kadınların iş gücüne katılım oranlarının istenilen düzeyde artmaması, siyasal temsilde yıllardır aşılamayan eşikler, kayıt dışı çalışma oranlarının kadınlar lehine daha yüksek olması ya da kadınların kamusal karar alma süreçlerinde düşük temsiliyeti hakkındaki veriler, eşitsizliğin sadece görünür değil, aynı zamanda yapısal olduğunu ortaya koyuyor.
Kitabın ilk bölümü, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki küresel konumunu Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu verileri üzerinden değerlendiriyor. Kadınların eğitime erişimi, ekonomik hayata katılımı, sağlık hizmetlerinden yararlanma düzeyi ve siyasal temsili gibi alanlarda Türkiye’nin diğer ülkelerle karşılaştırmalı durumu gözler önüne seriliyor. 2006’dan 2024’e kadar uzanan bu analizde, Türkiye’nin eğitim ve sağlık alanlarında belirli bir ilerleme gösterdiği ancak ekonomik katılım ve siyasal temsil konusunda sınıfta kaldığı açıkça ortaya konuluyor. Kadınların eğitim seviyeleri artsa da işgücü piyasalarındaki yerleri yeterince güçlenmemiş; istihdamda karşılaştıkları engeller, iş yerlerinde cam tavan etkisi, bakım emeğinin yükünü neredeyse tek başına taşımaları ve iş-aile yaşamı arasında kurulan dengesizlik, bu tabloyu daha da çarpıcı kılıyor.
İş yaşamında kadınların karşılaştığı eşitsizlikler, kitapta yalnızca sayılarla değil, aynı zamanda kurumsal pratiklerle de tartışılıyor. Kayıt dışı kadın emeği, ücret farklılıkları cam tavan sendromu, kadınların belirli sektörlere sıkışması gibi sorunlar ayrıntılı biçimde analiz ediliyor. Bu alandaki çözüm önerileri arasında, iş yerlerinde cinsiyet duyarlı performans değerlendirme sistemlerinin geliştirilmesi, işe alım süreçlerinde anonim öz geçmiş ve özellikle kamusal alanda kadın emeğinin desteklenmesi gibi politika araçları öne çıkıyor. Yine bakım emeğinin kamusallaştırılması ve kreş gibi destekleyici hizmetlerin yaygınlaştırılması, kadınların istihdamda kalıcılığı açısından önem taşıyor.
Siyaset ise eşitsizliğin en görünür ama en az müdahale edilen alanlarından biri. Kitapta kadının siyasal yaşamdaki temsiline iki bölümde yer veriliyor. Türkiye’de kadınlar uzun süredir hem yerel hem de genel siyasette düşük düzeyde temsil ediliyor. Kadın milletvekillerinin sayısı artmış görünse de karar alma mekanizmalarındaki ağırlıkları oldukça sınırlı kalıyor. Siyasi partilerin merkez teşkilatlarındaki kadın temsilinin incelendiği bölümde, birçok partide kadın kolları gibi yapılara sıkıştırılan temsiliyetin sembolik olduğu, karar mekanizmalarında ise erkek egemen bir yapının sürdüğü vurgulanıyor. Bu tabloyu değiştirmek için önerilen en önemli mekanizmalardan biri, kota uygulamalarının güçlendirilmesidir.
Medya ise bir başka kurumsal eşitsizlik alanı. Kitapta yer alan bir bölüm Osmanlı’dan günümüze kadın gazetecilerin tarihsel varlığını ve medya alanındaki mücadelesini ele alıyor. Kadınların yalnızca haberin öznesi değil, aynı zamanda üreticisi olarak da görünürlük kazanma mücadelesi, medyada toplumsal cinsiyet temsiline dair veriler ve örnekler, okuyucuya derinlikli bir perspektif sunuyor.
Göçmen kadınların durumu ise hem görünmeyen hem de çoğu zaman dillendirilmeyen bir eşitsizlik alanı olarak kitapta ayrı bir bölümde ele alınıyor. Türkiye özellikle son 10 yılda ciddi bir göç akınına maruz kaldı ve bu sürecin en görünmez mağdurlarından biri göçmen kadınlar oldu. Suriyeli sığınmacılar başta olmak üzere pek çok kadın, ev içi hizmetlerde kayıt dışı çalışıyor, hukuki korumadan yoksun, dil bariyeri nedeniyle sosyal hayata ve iş gücüne tam anlamıyla entegre olamıyor. Göçmen kadınlar çoğunlukla düşük eğitimli ve düşük gelirli gruplardan geliyor ve sosyal hizmetlere erişimde ciddi zorluklar yaşıyor. Kitapta kadınların bu durumunu iyileştirmek için önerilen çözümler arasında, çeviri ve hukuki destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması, göçmen ve mülteci kadınların insan hakları ihlallerine maruz kalmaması için bütünsel politika geliştirilmesi gibi çok boyutlu müdahale alanları yer alıyor.
Kitabın bir diğer katkısı ise toplumsal cinsiyetin çevre politikalarıyla olan ilişkisini ele alan bölüm. İklim değişikliğinin etkileri, kaynaklara erişim, afet sonrası dayanıklılık ve çevreci aktivizmin cinsiyetle nasıl kesiştiği, kitabın bu bölümünde ortaya konuluyor. Kadınların çevre sorunlarına yaklaşımı, iklim değişikliğine dair bireysel sorumluluk duygusu ve endişe düzeyi verilerle desteklenerek analiz ediliyor. Bu analiz, çevre politikalarının cinsiyet körü olmaması gerektiğini savunuyor. Bu doğrultuda, iklim değişikliğiyle mücadelede toplumsal cinsiyetin dikkate alınması, kadınlar ve erkeklerin farklı ihtiyaçlarına yanıt verebilecek sosyal politikaların geliştirilmesi gibi çözüm önerileri dikkat çekiyor.
Son bölümde ise eşitlik arayışı evrimsel oyun teorisi çerçevesinde matematiksel olarak modelleniyor. Bu çalışma, toplumsal normların yalnızca kültürel değil, aynı zamanda stratejik tercihlerle nasıl şekillendiğini gösteriyor. Model, bireylerin çevresinden aldığı sinyaller doğrultusunda nasıl eşitlikçi davranışlara yöneldiğini ve bu yönelimin nasıl kolektif normlara dönüşebileceğini ortaya koyuyor. Böylece toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir duyarlılık meselesinden öte, dönüşebilen ve yönlendirilebilen bir yapısal süreç olduğu vurgulanıyor. Model aynı zamanda eşitlik inancının sürekliliği için çoğunluk bilincinin korunmasının kritik olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Geçmişten Geleceğe Bir Bakış, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine çok yönlü bir perspektiften yaklaşan, disiplinler arası ve çözüm odaklı bir kaynak olarak hazırlandı. Kadın çalışmaları, siyaset bilimi, ekonomi, sosyoloji, medya çalışmaları ve çevre gibi farklı alanlardan beslenen bu çalışma, veriye dayalı analizleriyle hem akademik hem de pratik dünyaya ışık tutuyor. Kitap, sadece eşitsizliğin tespitine değil, aynı zamanda bu eşitsizliklerle mücadelede uygulanabilir ve politikaya dönüştürülebilir çözüm önerileri sunuyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği yolculuğu, uzun ve zaman zaman çetin olabilir; ancak bu yol, sağlam bilgiye dayanan analizler ve kolektif aklın rehberliğinde yüründüğünde daha etkili ve kapsayıcı hale gelir. Bu kaynak da, kolektif yürüyüşte önemli bir adım olarak konumlanıyor. Ele aldığı temaları bir araya getirirken, eşitlik mücadelesinin çok katmanlı, çok aktörlü ve dinamik yapısını görünür kılmayı amaçlıyor.
Yalnızca akademisyenlerin değil; yerel yönetimlerin, siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve toplumsal cinsiyet alanında çalışan herkesin başvurabileceği kapsamlı bir kaynak olan bu eser, genç araştırmacılar için de ilham verici bir rehber niteliğinde. Eşitsizlikle mücadeleyi yalnızca bir analiz süreci değil, aynı zamanda güçlü bir çağrı olarak gören bu kitap; bilimsel zeminde yükselen kolektif bir ses olmayı hedefliyor. Bu sesin daha geniş kitlelere ulaşması ve yankısını bulması dileğiyle…