ARAMA
Röportajlar
31.01.2024

Yaşam
için Toprak

Sessiz Olmaz, Kokopelli Şehirde ve Yaşam İçin Toprak Derneği'nin kurucuları Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu ile şehirde...

Sessiz Olmaz

Kokopelli Şehirde Albümünden

Röportaj

31.01.2024
15 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Sessiz Olmaz

Bu röportaj Ayşe Yırcalı ve Sabiha Senyücel Gündoğar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

Sessiz Olmaz, Kokopelli Şehirde ve Yaşam İçin Toprak Derneği'nin kurucuları Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu ile şehirde ekolojik tarım yapmak üzerine konuştu.

Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu “sürdürülebilir, ekolojik tarım için ille de kırsala gitmeye gerek yok” sloganı ile yola çıkmış iki girişimci kadın. Onlarla özel sektörden Kokopelli Şehirde ve Yaşam için Toprak’a uzanan hikayelerini konuştuk.

Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Toprak sevdanız nasıl başladı? Niye başladı?

Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu - Kendi Arşivlerinden
Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu - Kendi Arşivlerinden

Yasemin: Ben danışmanlık, denetim ve strateji yönetimi üzerine özel sektörde çalışıyordum. İki çocuğum var benim, ikisinin yaşları 1 buçuk yaş arayla. Sağlıklı gıda meselesine eğilmem "Bu çocuklara sağlıklı gıda nereden temin ederim?"sorusuyla başladı. Sağlıklı gıda bulmak ve getirmek, üretici tanımak, tarım zehirleriyle ilgili bir farkındalık vs. tüm bu araştırmalar sonucunda yolum permakültürle kesişti.

Elif: Ben  bilgisayar mühendisi olarak bankaların bilişim bölümlerinde çalışıyordum. Kariyerime paralel doğal yapılar konusunda araştırmalar yapmaya başladım. 2016 yılının sonunda Kaz dağlarında minicik bir alanda ekolojik mimari ve doğal yapılar üzerinde araştırmalarımı deneyimleme alanı buldum. Bu sırada da başladığım Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans programında ekoloji üzerine seçmeli dersler almaya başladım. Benim hayatımdaki bu yönelimler ile Yasemin’in Permakültür tasarımcısı olarak çıktığı yolculuk kesişince acaba şehirde neler yapabiliriz diye kolları sıvadık ve kurumsal hayatın dışına çıkıp, kendi hikayemiz ile devam etmeye karar verdik.

 

Permakültür nedir?

Doğayla uyumlu bir şekilde, sürdürülebilir insan yerleşimleri yaratma amaçlı etik temelli bir tasarım sistemidir diyebiliriz.  Bizim verdiğimiz eğitim gezegenimizin haline dertlenmenin ötesinde yapılabilecekler için bir alet çantası sunuyor. Bize “şehirde bir dönüşüm başlatmak asılında mümkün” dedirtti. Buradan yola çıkarak 6 yıl önce, 2017 Temmuz ayında yerimizi tuttuk ve Kokopelli Şehirde’yi kurduk. O dönem kent bahçeciliği, kompost, atıksız yaşam şimdi olduğu kadar gündemde değildi. 

Ne yapmak için kuruldu Kokopelli Şehirde? Kokopelli ismi nereden geldi?

Mitolojik bir karakterden esinlendik; Kokopelli tohumları bırakıp, bereketi getiren mitolojik bir karakter. Kokopelli ekolojik uygulamaları deneyimleme alanı olarak kuruldu. Mütevazi bir ekoloji merkezi diyebiliriz. "Acaba şehirde de mümkün olur mu", dedik. Merkezde ilk olarak ekolojik uygulamaların kurulumları ve hemen beraberinde deneyim atölyeleri ile başladık. Şehirde yapabileceğimiz kompost çeşitleri, yağmur suyu hasadı sistemi, küçük ölçekli kentte bir gıda yetiştirmeye dair önemli örnekler yaptık. Elimizi yıkadığımız gri suyu sifon için biriktirip onu kullanıyorduk, bunun mümkün olduğunu gösteriyorduk. Kısaca uzmanları da dahil ederek, uygulama pratiklerini hayata geçirdik ve ilgili eğitimleri hızlıca uygulamaya koyduk.

Eğitimlere ilk ilgiyi kimler gösterdi?

Sosyal medyadan duyurduk. İlk başta arkadaşlarımız, tanıdıklarımız geldi. Sonra hızlıca talep almaya başladık. Beyaz yakalı, şehirde ne yapabilirim diyen, kırsala gitmeye karar vermiş, gitmeden bir şeyler öğreneyim diyen kişiler gelmeye başladı. Günlük akış içinde neler yapabileceklerini göstermemiz etkili oldu. Bizce insanları Kokopelli’ye tekrar tekrar getiren orada hem-dert insanlardan oluşan güzel topluluk oldu. İnsanlara “sen yapabilirsin” motivasyonunu vererek bunu yapabilirim dedirtmeye çalıştık.

Bireylerle beraber şirketlerden de eğitim/atölye istekleri geldi. Asıl amacımız bireylerin dönüşmesi olsa da “artık plastik bardakta su içilmesin, herkesin sürahisi, matarası olsun” gibi basit uygulamalar ile kurum kültürlerine dokunmaya çalıştık. Atıklarınızı kompost yapalım dedik, mesela şirketteki içilen çaylar hızlıca dönüşebilir. Amacımız eko-fobiye kapılmadan kendi atıklarımızı azaltabileceğimizi göstermek.

Geri dönüşüm bunun bir parçası mı değil mi?

Geri dönüşüme gelmeden işleri çözmek gerekiyor aslında. Çünkü geri dönüşüm biraz “ben yapayım nasıl olsa geri dönüşüme veriyorum" rahatlığı da getiriyor.  Aslında arka tarafta geri dönüşüm pek de mükemmel işleyen bir sistem değil. Tek kullanımlık plastikleri geri dönüştürmeyi konuşmak yerine hiç tüketmemeyi konuşmalıyız.

Geri dönüşüme gidene kadar o plastik üretilmiş, enerji harcanmış oluyor. Mümkün olduğunca plastik ürünleri almamamız lazım. Bizim durduğumuz yer burası. Ama tabii ki bir şehir gerçekliğinde yaşıyoruz ve aldığımız oluyor. Elinizde bir plastik şişe varsa doğru olan onu geri dönüşüme koymak. Sisteme baktığımızda bireysel olarak plastik üretimini durdurmak mümkün değil, yapabileceğimiz kendi atıklarınızı azaltabilmek.

Karar aşamasında bizim çalıştırdığımız algoritma permakültürün etik temelleri, şu an bu kararımı gezegeni gözetiyor mu, insanı gözetiyor mu, adil paylaşıma bir örnek teşkil ediyor mu? Burada permakültür, bize uygulanabilir, etik temelli bir yöntem sunuyor. 

 

Permakültürün tanımını “etik temelli sürdürülebilir tasarım sistemi” olarak yapınca biraz soyut kalıyor, bunu nasıl somutlaştırabiliriz?

Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.
Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.

Permakültürün yaklaşımı aslında yeni bir sistem değil; kadim bilgiyi disiplinler arası bir yaklaşımla ele alan bir metodoloji. İki adımda özetlemek gerekirse: ilk adımı tabiattaki döngüleri gözlemlemek ve buradaki prensipleri belirlemek. İkinci adımda ise bu prensipleri yerinde ve ölçeğinde kurduğu sistem tasarımlarında uygulamak. Kurulan sistemin girdiye bağımlı bir şekilde olmasından ziyade, öğeler arasındaki ilişkileri doğru örerek enerji verimliliği üzerine kuruyor. Mesela orman ekosistemini inceleyelim. Ormanda gelip ağaçları budayan yok, toprak için ek gübre koyan yok. Bununla birlikte muazzam bir çeşitlilikten ve enerji verimliliğinden bahsedebiliriz. Bu nasıl oluyor? Buradaki prensipleri taklit ederek üretim alanlarımızı tasarlayabiliriz. Su an endüstriyel tarım sisteminde koyduğumuz 10 kalori enerjiyle 1 kalori enerjilik üretim yapabiliyoruz. Çok kötü bir muhasebesi var sistemin. Dolayısıyla batmaya giden bir sistem, ormanda ise işler Güneşin sınırsız kaynağı sayesinde gerçek anlamda bir sürdürülebilirlikten bahsedebiliyoruz.

İşin temeli bir girdiye bağlı sistemlerden çıkmak. Tarım özeline geri dönersek, şu an bizim içinde bulunduğumuz sistemde girdi ağırlıklı bir sistem var. Girdi dediğimiz nedir; sentetik gübreler kullanılıyor, buna çiftçi bir para veriyor. Atalık tohuma sahip çıkılmıyor ve tohuma ciddi paralar veriliyor. Gübreye, tarım ilacına harcama yapılıyor. Bütün bunlar çok ciddi maliyetler. Hem çiftçiyi bu yükün altında bırakıyor, hem toprağın ahını alıyor. Toprağa çok ciddi zarar veriyor.

Ek olarak Permakültür alternatif yöntemlerden, metodolojilerden bir tanesi. Araştırmalarında derinleşmeknisteyenler üst çatı bir kavram olan "agroekoloji"yi inceleyebilirler. Kokopelli Sehirde olarak tüm alternatif yöntemleri ve uygulanabilirliklerini farklı ölçeklerde deneyimlemeye çalışıyoruz.

Dünyada bunu yapan en iyi ülke dediğiniz bir ülke var mı?

Permakültür uygulamaları olarak Avusturalya’da ilginç örnekler var Zaytuna’yı incelemenizi hevesle tavsiye ederiz. Avrupa’da ise İsveç’te bizim de ziyaret etme fırsatı bulduğumuz Rigidale Farm. Zaytuna Farm’ın kurucusunun Ürdün’de Greening the Dessert projesi. İlk aklımıza gelenlerden. Elbette, bu örnekleri münferit olarak değerlendirmek gerekir, ülke politikası veya ülke bazında büyük bir örnekten bahsetmek maalesef mümkün değil.

Peki şirketlere bakarsak sık kullanılan şekli ile sürdürülebilir üretim sistemleri yaratmak ve hala karlı olmak mümkün mü?

Şirketler bunu bir yere kadar yapabiliyor. Karlılıkla yarışmaya başladığında, belli bir noktada kalmak durumunda. Ancak şöyle bir şey var, o element bitecek ve işini hiç yapamayacak.

Karlı hale getirmekten değil de başka bir yerden bakmak gerek. İzel Levi Coşkun’un Süreklilikten Sürdürülebilirliğe - Bir Kurumsal Sürdürülebilirlik Yolculuğu kitabında, üretimin artışı ile çevresel maliyetlerin de paralel bir şekilde artıyor olmasının dikkate alınmadığını belirtiyor. Bugün karlı olarak gözüken şirketlerin bu gözle tekrar bir hesap yapması gerekir.

Peki bu ölçülebilir mi? Çevre maliyeti?

Elbette karmaşık sistemlerden doğrusal sayılar elde etmek oldukça zor. Ancak en basitinden Karbon ayak izinin ölçümüyle ilgili bir şey yazılabilir. Örneğin Avrupa'da bir şey üretiliyor, Çin'e gidiyor paketleniyor, oradan gidiyor, Amerika'da satılıyor gibi. Bu eğer bir şekilde ekonomik olarak mantıklıysa yapılmaya devam ediyor. Ama bunun üzerine karbon ayak izi, çevre maliyetini koyarsan, mantıklı olmayacak.

Kokopelli Şehirde’ye ek olarak, neden Yaşam için Toprak Derneği’ni kurdunuz?

Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.
Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.
2017’de Kokopelliyi kurduk. Aktif olarak eğitimler başladı. Uygulamalar yapmaya başladık. Ancak bu işleri finansal olarak sürdürmenin kolay olmadığını gördük. İnsanlar eğitim ve atölyelerden faydalanmak istiyorlar ancak bu hizmetlerin ücret karşılığında olmasını tercih etmiyorlar. Bu çalışmalarımız hobi seviyesinde kalıyor, bize sizin gerçek işiniz ne diye soruyorlardı. Şirketlerin toplantı bütçelerini aşağı yukarı biliyoruz, bizim eğitimlerimiz toplantı bütçelerinin yanında komik kalıyor ama yine de pazarlık ediliyor. Bu şu demek, bu konu şirketlerin önceliği değil, bir anlamda sosyal sorumluluk olarak yapıyor.
 
Birleşmiş Milletler Kalkınma Ofisi (UNDP) bizimle temasa geçti, “çok güzel işler yapıyorsunuz, destek olalım” dediler. Biz sosyal girişimiz ama tüzel olarak limited şirketiyiz, nasıl olacak derken, çıkış yolu olarak dernek kurmaya karar verdik. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın küçük destek programı (SGP) sayesinde biz “Yaşam İçin Toprak” Derneğini kurduk.
 
Bu arada öncelikler üzerine konuşurken şunu da not düşelim, UNDP SGP Küçük destek programı olarak dünyada çok kritik bir yere sahip ve bu fon 30 yıldır veriliyor. 30 yılda 28000 projeye verilen bütçe toplamı 750 milyon dolar, geçen sene dünya kupasına harcanan sadece reklam bütçesi  875 milyon dolar... Kısaca reklam yerine sivil girişimlere kaynağı versek dünyanın başka bir yere olacağı kesin.
 
İlk projemiz de UNDP’den destek aldığımız "Çöpten Toprağa, Topraktan Sofraya" projesiydi. İstinye’de Pınar Mahallesinde, 20 hanede, kadınlarla yürüttüğümüz proje. Orada muhtarla ilk iletişim kurduk.

Ne yaptınız bu 20 kadınla?

Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.
Kokopelli Şehirde'nin Arşivinden.

Reşitpaşa'daki yerimize çağırdık. Hem kompost hem diğer ekolojik uygulamaları anlattık. Sonra Bokashi kompost kovalarını verdik. Çöpü turşuladığımız bir yöntem. Bir sıvısı var, içerisinde faydalı bakteriler var, çöpünüzü dönüştürüyorsunuz. Şu tabağın hepsi kaldı diyelim, atabiliyorsun, ayrıştırmana gerek yok.

Zor kısmı toprağa gömmek gerekiyor. Kompost sürecini toprakta tamamlıyor çünkü. Biz kovaları verdik ve o kovaları toplayarak, mahallede bir seyyar bostan kurduk. Beton bir oyun parkının boş bir alanı vardı. Muhtarla konuştuk "olur mu; olur" dedi. Bir topluluk bahçesi oldu diyelim.
Hareket edebilen, büyük saksılara toprak gömülüyor, üzerine bokashi kompostları gömülüyor. Sonra üzerine tekrar toprak koyuyorsun ve o toprağı aslında içinde kompost oluyor, üzerine de fidelerini ekebiliyorsun. Kent bahçesi uygulaması. Gittik sağlık ocağıyla konuştuk, onun önüne de bir tane koyduk. Caminin imamıyla konuştuk, oraya koyduk. Bu seyyar saksıların toprağı 20 haneden çıkan kadınların yaptığı çöpler ile besleniyor ve bu toprakta bitkilerinizi besliyor.

Bayağı iyi bir iş çıktı ortaya. Toplanıp, bir araya gelmek, güzel bir eğitim almak, çocuklarının geleceği için bir şey yapmak kadınlara bence çok iyi hissettirdi. Öyle bir motivasyonla yaptılar. Kovaları biz alıp götürüp sirkülasyonu sağlıyorduk. Pandemi gelince götüremedik kovaları. "Neredesiniz çöplerim ziyan oluyor" diye aradılar. Çöpünü bir kere değerlendirince artık atmaya eli gitmiyor.

   

Diğer projeleriniz neler?

Şimdi bizi heyecanlandıran iki tane projemiz var. Bir tanesi "Tarımla Onaralım" projesi. Gaziantep Islahiye'de. Sivil Toplum Destek Vakfı’ndan (STDV) destek aldık o proje için.

6 Şubat depremi sonrasında,  deprem bölgesi için ne yapabiliriz dedik. Kendi bilgi ve becerimizle bölgeye nasıl bir fayda sağlayabiliriz diye düşündük.  Bizden daha önce eğitim almış katılımcılarımızdan birinin Gaziantep’li olması bizi yerel bağlar kurabileceğimiz Islahiye'ye yönlendirdi. Onun aracılığı yerel ilişkileri kurduk. Bizi dağ köylerine yönlendirdiler. Onarıcı tarım faaliyetlerini çiftçilerle paylaşarak, girdiye bağımlı olmadan, çiftçilikle ekonomik bir değer yaratmaya çalışıyoruz. Orada bulunan yeşil dağlara rağmen kuraklık gördük. Bölgede suyu tutabilmek için çalışmalar yaptık. Toprağı az su ihtiyacı olacak şekilde az işleyerek yapılabilecekleri gösterdik.  Amacımız sadece toprağı onarmak değil; orada yaşayanlara manevi olarak da destek sağlamak.  Projeyi kurgularken de çiftçileri, kadınları ve çocukları odağımıza koyduk.

Deprem bölgesinde şöyle durumlarda oldu; bir köyün depremden dolayı bütün yeraltı sularının akış yeri değiştiği için su yoktu. Meyve ağaçları dikili ama yıllardır akan su artık akmıyor.  Belediyeyle ile konuşarak projenin kaynakları ile bu problemi hızlıca çözebildik.

 

Deprem bölgesinde okullara gittiniz mi?

Çocuk çalışmalarımızda daha küçük işler planlarken, gittik ki köy okulu yıkılmış. Çok sarsıcı görüntülerle karşılaştık. Orada yıkıntı duruyor, önüne konteyner koymuşlar; öğretmen bahçede ders yapmaya çalışıyor! Böyle bütçemiz olmamasına rağmen hızlıca Ilçe Milli Eğitimle konuştuk, onlardan izin aldık, bir bağışçı devreye girdi ve okulun çevresini güzelleştirmek için çalışma başladı. 

Ne yaptınız orada?

Belediyeyle bağlantı kurduk, elektrik çekilmemişti, sularda problem vardı. Onları hızlıca çözülmesini sağladık. Çocukların birazcık daha davetkar bir ortamda eğitim alabilmeleri için bölgeye uyumlu ama yeni biyoçeşitliliği destekleyecek bitkilerle bir bahçe hazırladık. Çocuklarla beraber hazırladık bunu. Bilgisayarlara ihtiyaçları vardı. Bilgisayar aldık. Çocukların biraz konuşmaya ihtiyacı vardı, çocuklarla çok basit bir resim çalışması yapsanız bile herkes kayalar çiziyor. Kayalar yer değiştirmiş, yollar kapanmış, ayaklı evler çiziyorlar. Dolayısıyla çocuklarla ilk yapabileceğimiz iş olan o bahçeyi hayata geçirdik. Okulun içerisini birazcık toparladık. İkinci aşamada, bahar döneminde, açık hava sınıfı ve onun etrafında yine çocukların oynayabileceği birtakım alanların hayata geçirilmesi var planımızda. Bu işleri hep birebir ilişki kurarak, bizden sonra da yaşayacak şekilde yapmaya gayret ediyoruz.

Tarımla Onarım projesi kapsamında başka çalışmanız var mı?

İki köyde daha kadınlarla küçük ölçekli bahçecilik üzerine proje yaptık. Islahiye'deki İdilli Köyü ve Koçcağız Köyü. Aslında orada yaşayanların kadim bilgisi var ama depremden sonra insanlar bahçelerini ekmemişler. Bir kısmının evi yıkılmış, başkasının arazisine geçici olarak yerleşmiş. Buralarda dokunduğumuz kadın sayısı 10-15 arasıdır belki. Ama mesela bir kişi şöyle dedi "siz geldiğiniz için ben artık ekmeye başladım". Bu bir kişi bile olsa kıymetli. Örneğin, ağaçlardaki cennet elmasını toplamıyorlardı. Bir depresyondan geçiyordu herkes, işe koyulmaları için motive ettik. Kompost yapmayı gösterdik, yapmaya başladılar. Aslında "Tarımla Onaralım" bir sosyalleşme projesi.

Gelecekle ilgili hayalinizde "bu işi de mutlaka yapmak istiyoruz" dediğiniz bir proje var mı?

Olanları bir bitirelim önce! Bizi çok motive eden “Kendine Yeten Okul Bahçeleri” projemiz var. Bizim Kokopelliyi kurma hikayemiz de çocuklarımızdan da başlıyor. "Okullar Dönüşüyor" diye bir program başlattık. Heybeliada'da bunun bir örneğini yaptık. Sonrasında da yine UNDP'den bir fon aldık. 12 devlet okuluyla bir proje yürütüyoruz. Öğretmenlerden formla talep aldık, bu çok önemli. Başvurdular, üç kademeli bir başvuru sürecinden geçtiler. Bir değerlendirme komitesi kurduk ve seçtik. Bunu şundan dolayı vurguluyoruz, gerçekten istekli olan öğretmenleri ve okullarını seçtik.

"Kendine Yeten Okul Bahçeleri" projesi neyi hedefliyor?

Temel hedefi okulların bahçesinde ekolojik alanlar yaratmak. Bunu da dersle, müfredatla uyumlu bir şekilde devam ettirebilmek. Bu sadece sebze bahçeleri yapmak, yağmur suyu hasadı sistemi kurmak değil. Bunun ötesinde açık hava sınıfları oluşturmak, çocukların dışarıda, okul dışında geçirdiği zamanı artırmak bu projenin bir misyonu.

Müfredata nasıl girdiniz?

Müfredata girmedik, öğretmenlerle çalışıyoruz.  Anasınıfı öğretmenlerimiz de var, ilkokul da, ortaokul da var. Bir toprak dersi 3. sınıf müfredatında var zaten. Kitaptan okuyor çocuklar şu anda. Bizim yaptığımız çalışmalarla, bahçeye çıkıp, toprak testi yapıp, gözlem yapıp, toplayıp, dokunarak dersi yapıyorlar. Dolayısıyla müfredatla da entegre edilmiş olacak.

Şimdi toprak dersini bu okullar sizinle mi yapıyorlar?

Biraz biraz diyelim. Müfredata entegre etmek kısmı ikinci kısmı. Bu bahçelerin kurulması için öğretmenlerle iki günlük bir eğitim yaptık, bir okul yılı boyunca da onlar beraber süreci işletiyoruz. Onlar kendi okul bahçeleri için tasarım süreçlerini işletiyorlar. Ziyaretlere gidiyoruz, ihtiyaçları olan malzemeler için ilgili devlet birimlerine yönlendiriyoruz.

Biz bir okula gittik, muhtarla anlaşmışlar. Muhtar belediyeyle anlaşmış, toprağı getirtmiş. Orman Müdürüyle konuşun dedik. Orman Müdürü "Tamam, 21 Mart’ta Orman Haftası, ağaçlarınızı biz dikiyoruz" demiş. Dolayısıyla biz diyoruz ki "Sen yerelden bu bağları kurarsan, para desteğine ihtiyacın yok." Öbür okula gittik, veli sponsor olmuş, bahçeleri hayata geçiriyorlar.

Bu işlerin çıktısı olarak da bir rehber oluşturacağız, beton okulu nasıl dönüştürdüğümüzü anlatacağız. Bu rehberin okullara yardımlaşma ve motivasyon olmasını umuyoruz.

Ne zaman çıkacak rehber?

Eylül 2024’ü hedefliyoruz. 

Bu rehberle okul bahçelerini öğretmenler dönüştürebilir olacak. Örneğin meslek lisesinde yemek bölümü var, okulun müdürü çok istekli "burada yetişen sebzelerle yemek yapalım” diyor. Bu gibi etkileşimler bizi heyecanlandırıyor. Çocuklara “onu çöpe atma, geri dönüşüm yap" gibi kitabi bir bilgi üzerinden değil; severek, sahip çıkarak, içinde bulunarak yapmasını aşılamak istiyoruz. Bunlar temel yaşam becerileri ve çok önemli.
Yakında bir de çocuklara yönelik bir kitabımız çıkacak, kompost üzerine bir kitap. Çocuklara özel ama yetişkinler de aslında ona bakarak kompostla ilgili bilgi edinebilecek. 

Kaç kişilik bir ekipsiniz?

Bizim dışımızda 7 kişi, bir de projeler için çalıştığımız uzmanlar var. Bir de danışma kurulumuz var.

Elif Çatıkkaş ve Yasemin Kırkağaçlıoğlu’na bu keyifli röportaj için teşekkür ediyoruz. Yaşam için Toprak Derneği’nin yaptığı çalışmalara https://yasamicintoprak.org/  adresinden göz atabilirsiniz.

Elif Çatıkkaş

Koç Lisesi sonrasında Koç Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunu. 10 yıldan fazla, bankacılık sektöründe bilgisayar mühendisliği yaptı. 2016 yılında bir yuvanın bahçesine yaptığı kerpiç fırından ilham alarak, doğal yapılar konusunu araştırmaya başladı. 2016 yılının sonunda Küçükkuyu’nun Çetmibaşı köyünde aldığı arazide ekolojik mimari ve doğal yapılar üzerinde araştırmalarını deneyimleme alanı buldu.Kırsalda şebekeden bağımsız bir hayat nasıl olur konusunda uygulamalı çalışmaları devam ediyor. 2018 yılında Permakültür Tasarım Sertifikası’nı aldıktan sonra Savory Network’ün Türkiye gözesi Anadolu Meralarından Bütüncül Yönetim eğitimini tamamladı. 2018 yılında İstanbul Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi “Uygulamalı Bahçıvanlık” sertifika programını bitirdi. 2019 yılında Çocuklar Permakültür'ün İçinde ve Permakültür Tasarım Sertifikası Eğitmen Eğitimlerini başarıyla tamamladı. Gelenekle geleceği birleştirme fikrini babaannesinin el yordamıyla uyguladığı sürdürülebilirlik ilkelerinin ilhamıyla geliştirdi. Bilgi Üniversitesinde halihazırda yaptığı Kültürel İncelemeler yüksek lisans öğreniminde ekolojiye akademik bir bakış açısıyla da irdelemenin yollarını keşfediyor.Gündelik direniş inancı ve 8 yaşında Kerem’in annesi kimliğiyle, öğrendiklerini, öğreneceklerini yeni nesillere aktarabilmek için çalışmalarına devam ediyor.Kokopelli Şehirde’nin eş - kurucu ortağı.

Yasemin Kırkağaçlıoğlu

Koç Lisesi sonrasında Koç Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. 10 yıla yakın süreyle danışmanlık ve bankacılık sektöründe çalıştı. Çocuklarının doğumuyla birlikte sağlıklı gıdaya erişim konularına daha fazla kafa yormaya başladı ve bu sırada permakültürle tanıştı. Ekim 2016’da Matt Prosser tarafından verilen 2 günlük “Pratik Permakültür Seminerine” katılarak 'earth bag' yöntemiyle bir bank inşası ve mandala sebze bahçesi yapımında yer aldı. 2017 Mayıs'ında Mustafa Fatih Bakır ve Iraz Candaş’tan Permakültür Tasarım Sertifikası’nı aldı. Ekbiçyeiç’in “Green Apprenticeship” programı kapsamında bir AVM’nin terasının permakültür bahçesi olarak devam ettirilmesi için kolları sıvayıp gönüllü çalıştı. Elif Çatıkkaş’la birlikte Eylül 2017’de Kokopelli Şehirde’yi kurdu.Nisan 2018’de Savory Network’ün Türkiye gözesi Anadolu Meralarından 'Bütüncül Yönetime Giriş' eğitimini tamamladı. 2018 Mayıs’ında 'Bahçe “Bakımı' eğitimini tamamladı. 2019 yılında 'Çocuklar Permakültür'ün İçinde' ve 'Permakültür Tasarım Sertifikası Eğitmen Eğitimlerini' aldı. Haziran 2019'da İsveç 'Ridgedale Permaculture' çiftliğinde 5 günlük küçük çiftçilik eğitimini tamamladı.Kokopelli’de permakültür uygulamalarını deneyimleme ve öğrendiklerini yayma konusunda çalışmaktadır. Tüketimlerimize farklı bir gözle bakma, kendi gıdamızı üretme, atıklarımızı dönüştürme, dünyayı ve insanı gözetme ilkelerini özellikle çocuklara aktarabilme konularında çalışmalarını yürütüyor.Attığımız bireysel adımların kurduğumuz bağlarla birlikte bir değişim başlatabileceğine inanıyor ve bunun için çalışıyor.

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2024 Tüm hakları saklıdır.