6 Şubat depremlerinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Bu zaman zarfında televizyon programlarında, sosyal ve dijital medyada deprem bölgesi olan Türkiye’de yeniden aynı yıkımı yaşamamak adına bugünden neler yapmamız gerektiğini konuşuyoruz. Yaşadığımız evlerin, çalıştığımız binaların, çocuklarımızın gittiği okulların depreme karşı dayanıklılıkları konusunda soru işaretlerimizi gidermek istiyoruz. Veya yeni bir eve taşınacaksak en çok neye dikkat etmek gerekir diye merak ediyoruz. Binaların teknik ve yapısal özelliklerini değerlendirirken farkında olmamız gereken bilgiler nelerdir? Bu konulara ışık tutabilmek için uzmanlık alanı Yapı malzemeleri ve beton teknolojileri olan Doç.Dr. Zeynep Başaran Bundur’a en çok merak edilen soruları yönelttik.
Türkiye’de inşaatlarda hangi özelliklerde malzeme kullanılmalı?
Türkiye’de deprem denilince artık elle bile parçalanabilecek beton, zayıf ya da yetersiz kullanılan donatı, yine donatıda oluşan pas gibi sorunlar herkesin hafızasında yer edindi. Bu deprem ile de anladık ki güvenilir şehirler kurmanın birden çok ayağı var ve bunlardan en kritik olanı standarda uygun, kaliteli malzemelerin üretilmesi ve kullanılması.
Sadece ülkemizde değil, dünyada en çok kullanılan yapı malzemesi betondur. Betonun sudan sonra en çok kullanılan malzeme olduğu bilinmektedir. Bunun en temel nedeni hem göreceli olarak çelik gibi diğer alternatiflerine göre ucuz olması, hem de aslında güçlü bir malzeme olmasından kaynaklanmaktadır. Ama gücü tek yönlüdür, sadece basınç altında yüksek mukavemet gösterir. Bunun dışında çekme, burulma gibi farklı yüklemelere karşı çok düşük kapasitelidir. Bu sebep ile biz yapılarda sadece beton değil, donatı (yani çelik) kullanarak betonarme sistemleri kullanmaktayız. Betonarme sistemde, esas yük taşıyıcı çelik donatıdır.
Buraya kadar biraz teknik bir anlatım oldu ama yaşanılan sorunların temelinde bu iki malzemenin de yetersizliği ön plandadır. Şöyle düşünün beton et ise, çelik donatı kemiktir. Beton çelik paslanmaktan ve diğer dış etkenlerden de korumaktadır. Düşük kalitede bir beton sadece dayanımı azaltmaz, zamanla içerideki demirin çürüyüp, paslanmasına neden olur. Yaşanılan tüm bu sorunlar yapıların servis ömrünü kısaltır. Bu sebeple nasıl eskiyen ve gereken işlevi sağlamayan eşyalarımızı yeniliyorsak, binalarımız da malzeme kalitesi de dönemsel olarak takip edilmeli ve riskli durumlarda önlemler alınmalıdır.
2000 sonrası binaların depreme daha dirençli olmasının en önemli nedeni yönetmeliklerin artık malzeme kalitesinde çok sıkı tedbirler alınmasını ve hazır beton kullanımını zorunlu tutmasıdır. Gerekli malzeme kalitesinin sağlanması ülkemiz gibi aktif deprem kuşağında yer alan bir coğrafyada hayatidir. Malzeme bilimi sayesinde sadece çok yüksek performanslı beton karışımlar elde edebilmemizin yanı sıra, inovatif teknolojiler ile kalite kontrolü sağlamamız da mümkün. Örneğin Çanakkale Köprüsü yapılırken içine koyulan sensörler ile mühendisler telefonlarına indirdikleri bir uygulama ile kullanılan betonun dayanımını güncel bir şekilde takip edebilmişlerdir. Bu uygulama bu tür bir yapıda hatasız üretimi sağlayabilmiştir. Son 24 senede geldiğimiz noktada, mevzuatlara uygun şekilde üretilen ve uygulanan hazır betonda düşük mukavemet elde etmek günümüz koşullarında çok zordur.
Bir eve yerleşmeden önce nelere dikkat etmek gerekir?
Buna en kolay verilecek cevap, evin yeni olması, mümkünse 2007 sonrası yapılmış olmasının tercih edilmesidir. Öte yandan, dikkat edilmesi gereken farklı etkenler şu şekilde sıralanabilir:
- Evin yeni olması güncel şartnamelere uyarak yapıldığını gösterecektir.
- Çok basit bir araştırma ile, belediyelerden hem projeler hem de zemin etütü alınabilir. Bu şekilde evin zemin bilgisi değerlendirilebilir. Örneğin, kayalık diye bilinen bir semtte bir bölgede dere kurutulup üzerine ev yapılmış olabilir. Ya da, yaşanan deprem sonrasında olası kolon-kiriş gibi yapısal elemanlarda bir tahribat var mı diye incelenebilir? İnşaat bittikten sonra geçen dönemde kolonlar kesilmiş mi diye bakılmalıdır.
- Bitişik nizam binalara dikkat etmek gerekir.
- Binayı fiziksel olarak incelerken özellikle gözle görülür geniş çatlak olmaması gerekmektedir.
- Mutlaka, bodrum katına (katlarına) bakmak gerekir. Gözle görünür şekilde oluşan çatlaklar, pas akması, bizim çiçeklenme dediğimiz kireç akması varsa dikkat edilmelidir. Benim için en önemli kriterlerden biri nem kokusudur. Bir yapıda bodrum katında ılık havada bile nem kokusu varsa bu binanın zemine oturduğu bodrum katında beton kalitesini orta/uzun vadede düşürecektir.
- En alt katta ya da binanın herhangi bir bölgesinde kolon ya da kirişlere proje onayı dışında bir müdahale yapılmış mı mutlaka sorulmalıdır.
Dayanıklı yapıyı nasıl anlarız?
Özellikle yeni yapılmış, iskanı alınmış evlerin belediyelerde yapı denetim raporları bulunabilir. Ancak yaşadığımız son deprem ile bu raporlara da herkes şüphe ile yaklaşmaya başladı. Aslında mevzuatlar çok sıkı, olağan şartlarda yeni binalar için bu endişeyi taşımamız gerekiyor. Bu sebep ile bağımsız, deneyimli yapı denetim şirketlerine başvurup alınacak eve hasarsız deprem risk değerlendirmesi yaptırılabilir. Bu çalışma en teknik ve göreceli olarak güvenilir yöntemdir. Ama belirttiğim gibi eğer bina sağlam bir zeminde yeni yapılmış ve projelendirmesi 2007 sonrası standartlara uyuyorsa o yapının teorik olarak dayanıklı olacağını düşünürüz.
Aslında yukarıda saydığım maddeler dayanıklı bir yapının basitçe anlaşılmasını sağlayabilir. Bunun yanı sıra, özellikle kentsel dönüşümün hızlı ve aktif olduğu bölgelerde evin gözle görünen “ince iş” dediğimiz kısımlarındaki özenin müteahhittin yapım aşamasında gösterdiği özenin bir işareti olabilir. Apartmanın kapısından girildiğinde özenli ve kaliteli bir şekilde yapılmış bir konut anlaşılabilir. Evin içindeki işçilik kalitesi de benzer şekilde binanın kalitesinin bir işaretidir.