Akademisyen ve göç araştırmaları uzmanı Doç. Dr. Fulya Memişoğlu, 21. yüzyılın göçler çağı olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerektiğini söylüyor. Türkiye’nin Afgan kadınlara aradıkları güvenli yeri sağladığını belirten Memişoğlu, öte yandan onları hep mağdur, muhtaç olarak gösteren dil konusunda dikkatli olmamız gerektiğini vurguluyor. “İçinde bulunduğu şartlara rağmen hiç bilmediği bir ülkeye göç etmek oldukça cesur bir karar. Bunu takdir etmek ve burada ortaya konan iradeyi görmek gerek.”
Afganistan’da yaşanan karışıklık, çatışmalar sonucu Türkiye’ye farklı yollardan geçiş yapmaya çalışan Afgan nüfus ile mülteciler ve düzensiz göç konusu bir kez daha gündemin üst sıralarına oturdu. Afganistan’dan Türkiye’ye düzensiz göç tablosu nasıl, Türkiye yeni bir göç dalgası ile karşı karşıya mı?
Öncelikle şunu belirtelim; Afganlar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) himayesi altında bulunan en uzun süredir yerinden edilmiş nüfusu oluşturuyor. 1970’lerden beri ekonomik, sosyal ve güvenlikle alakalı sebepler yüzünden ülkelerinden ayrılıyorlar. İran ve Pakistan en çok Afgan mülteci barındıran ülkeler.1
Türkiye, Afganlar için uzun yıllardır hem transit hem hedef ülke. Türkiye hem Avrupa’ya geçişte bir yol olarak kullanılıyor hem de nihai hedef ülke olarak Türkiye’ye gelenler var. 80’lerden itibaren Türkiye’de yaşayan kalıcı bir nüfus zaten var. 2017-2018’den itibaren ise Afganların Türkiye’ye düzensiz göçünde artış görülüyor.
Bu artışın nedenleri neler?
Artışın başlıca nedenleri arasında ülkede yaşanan son gelişmeler öncesinde hakim olan siyasi istikrarsızlık ve belirsizlik geliyor. Ekonomik ve iş olanaklarının yetersizliği, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere erişim sıkıntısı göçe teşvik eden başlıca nedenler.
Aslında bir adım geri gidelim ve şunu söyleyelim; yaklaşık 50 senedir bireysel ve zaman zaman kitlesel göç Afganların hayatlarının bir parçası. Gerek güvenlik kaygıları ve kırılgan siyasi yapı, gerekse yukarıda az önce saydığımız sebeplerle göç, Afganların hayatının bir gerçeği olmuş.
Sadece ülkeler arası değil, ülke içindeki göç de ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Sadece 2020 verilerine göre yaklaşık 380 bin kişi ülke içinde yerinden edilmiş. Biz sınır dışına çıkabilenleri, Türkiye’ye gelebilenleri görüyoruz. Afganlar 2015’ten beri Avrupa’ya göç eden ikinci büyük nüfus grubu. Biz Türkiye’de sığınmacılar konusunu hep Suriyeli nüfus üzerinden konuşuyorduk ama uluslararası platformlarda Afgan göçmenler bir süredir tartışılıyordu zaten. Bu konu Türkiye’de gündemde değildi.
Ne oldu da Türkiye’de gündeme geldi? Başa dönersek yeni bir göç dalgası söz konusu mu?
Medya bu konuya yeni ilgi gösterdi. Oysa ki, Türkiye’ye gelişlerde ciddi artış 2018-19’da başladı. 2018’de İran’daki ekonomik durumun (ambargonun da etkisiyle) kötüleşmesiyle İran, Afganlar için cazibesini yitirdi. 2019’da Türkiye’nin sınıra duvar inşa edecek olması haberinin yayılması Afganların Türkiye’ye gelişini hızlandırdı. 2020’de pandemi sebebiyle gelişler azaldı ama tam olarak durmadı.
Bugüne baktığımızda düzensiz göç rakamlarında son 2 yıl yaz döneminde yaşanan artışın ötesinde bir değişiklik yok. 3 hafta önce Van’daydım, orada görüştüğümüz yetkililer de bunu teyit ettiler. 2021 yazında olağanüstü bir artış yaşanmadı. Henüz diyelim. Bundan sonra ne olacağı Afganistan’daki durum nedeniyle belirsiz. Dinamikler değişti. Amerika’nın Afganistan’dan çekilme kararı ve buna bağlı olarak Afganlara yönelik uygulanacak üçüncü ülkeye yerleştirme politikası iyi yönetilemedi maalesef. Türkiye’ye göçte artış olabilir ama ülkeden çıkış mümkün olacak mı, ülkede ne olacak sorularının cevapları şu an belli değil.
Bahsettiğimiz hareket halindeki göçmenler, Türkiye’ye hangi yol ve vasıtaları kullanarak geliyor?
Mültecilere yönelik kabul ve uluslararası sorumluluk paylaşımı mekanizmalarının sistematik olmaması kimin işine yarıyor, göçmen kaçakçılarının. Bu rota Türkiye’de bitmiyor, Avrupa’ya doğru devam eden bir rota var. Afganistan-Pakistan-İran-Türkiye-Avrupa şeklinde bir rota söz konusu.
Çok zorlu koşullarla geliyorlar. Dağlık alanlardan geçiyorlar. Tek başlarına bu yolculuğu tamamlamaları kolay değil. Çoğunlukla kaçakçılara para ödeniyor. Belirli fazlar var. İran’a kadar gelmek, İran’dan Türkiye’ye geçmek gibi. İran-Türkiye-Avrupa rotası kullanılıyordu. Kaçakçılık ağları maalesef kendilerini yeni rotalara o kadar çabuk adapte ediyorlar ki. İran rotası sıkıntılı olunca Pakistan’ın tamamını geçerek geliyorlar. Bu yol söylenenlere göre bir aydan fazla sürebiliyor, oldukça yıpratıcı. Yol sürecinde kaçakçılar arasında el değiştirmeler oluyor.
Türkiye’de düzensiz göçmenler nerede bekliyorlar?
Bir düzensiz Afgan göçmen sınıra vardığında 2 seçeneği var. Birincisi, eğer uluslararası koruma talebinde bulunuyorsa bunu yetkililere beyan edip etmemek. Bu talep il göç idaresi tarafından alınıyor. Ön kaydı yapılıyor. Üçüncü bir ülkeye yerleştirilene kadar bu kişilere şartlı mülteci statüsü veriliyor, ardından sürecinin tamamlanmasını bekliyorlar.
Eğer uluslararası koruma talebi yoksa, diğer bir deyişle ekonomik göçmen ise durum farklı. Bu durumda ülkelerin bu kişileri geri gönderme hakkı var. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Afganistan’ın güvensiz ülke ilan edilmesi çağrısı oldu ama henüz bu yönde bir karar çıkmadı.
Türkiye’ye gelenler kimler? Demografik dağılım nasıl?
Gelenler arasında hem kadınlar hem erkekler bulunuyor. Demografik olarak çoğunlukla çalışma çağında olan erkekler başka yerde iş bulmak için ülkeden ayrılıyor ama bu, kadın ve çocuklar da gelmiyor demek değil. Medyada yer alan görüntülerin çoğu toplanma noktalarından. Oralarda erkekler ön planda olabilir. Toplanma noktaları farklı olabilir. Kadın ve çocukların görünürlükleri daha az. Kendi çalışmalarımdan da biliyorum ki tek ebeveyn olarak çocuklarıyla ülkeyi terk eden kadınlar var. Cinsiyet dağılımını tam olarak bilmiyoruz ama %70’i erkek, 30’u kadın civarında olabilir. Aile olarak gelenler de var. Gelenler arasında çocuklarına eğitim hakkı sağlamak önemli bir öncelik.
Eşini kaybetmiş çok fazla kadın var, bu kadınların ülkeyi terk etmek dışında şansları yok. Afganistan’da tek sorun Taliban değil; bireysel güvenlik, ailevi meseleler, kan davaları ülkeyi terk etme sebepleri arasında. Türkiye aslında uzun yıllardır kadın işgücü göçü açısından hedef bir ülke. Kadın göçmenler daha çok hizmet, ev hizmeti sektöründe çalışmak için geliyorlar. Afgan kadınlarını göç etmeye iten temel faktörler ise toplumsal ve bireysel güvenlik kaygıları.
Diğer göçmen gruplarında görmediğimiz kadar eğitime erişim için göç edildiğini Afgan gruplarda görüyoruz. Ekonomik göç nedenlerini düşününce, başlık parası toplamak için gelenler de var. Başlık parası Afganistan’da bir mesele.
Yüzde kaçı kalmak, kaçı Avrupa’ya devam etmek için geliyor?
Öncelikle şunu söyleyeyim, çoğunlukla nihai olarak yerleşmek istedikleri bir hedef ülke belirleyerek yola çıkmıyorlar, ya da bu hedef ülke şartlara göre değişebiliyor. Her insan gibi düzen, güvenli yaşam istiyorlar. Buna erişmek için yola çıkıyorlar. Türkiye’ye karşı olumlu bir algı var. Türkiye ile olan kültürel, dini, tarihi bağlar önemli rol oynuyor. Türkçe bilenler var, bu da kolaylaştırıcı oluyor.
Şunu da belirtmek gerek: Uluslararası korumaya başvursalar dahi Türkiye’de kalıcı bir statüleri olmuyor. Uluslararası koruma Türkiye’de kalış süreleri boyunca temel hizmetlere erişim imkânı sağlıyor ama kalıcı yasal bir statü değil, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekliyorlar.
2019 sonunda yaptığımız bir araştırmaya göre Türkiye’de kalmak isteyenler ve buradan başka bir ülkeye gitmek isteyenler arasında %50’ye %50 bir dağılım var diyebiliriz.
Afganistan’dan gelenlerin eğitim, çalışma durumları nasıl?
Heterojen gruplar geliyor. Nitelikli iş gücü de var, insan gücünde çalışmaya gelen de.
Afgan kadınların durumu nasıl? Kadın oldukları için karşılaştıkları ek sorunlar var mı?
Biz göçü kendi değerlerimiz üzerinden anlamaya çalışıyoruz. “Erkekler neden savaşmayıp buraya geliyor” sorusunun arkasında bu var. Oysa ki şu an çalışmak için gelen gençler savaş ortamının içine doğmuş kişiler. Türkiye’deki toplum, aile yapısı oraya birebir uymuyor. Kadın-erkek ilişkileri, kadının toplumdaki rolü farklı olabiliyor.
Tek başına kalmış kadınlar tek şans olarak ülkeden çıkıp geliyor. Kadın aileden başka birisiyle evlendirilmek istenebiliyor. Çocukları evliliğe zorlanabiliyor.
Türkiye Afgan kadınlara aradıkları güvenli yeri sağlıyor. Bu aslında birçok kadın için zaten öncelikli, temel beklenti. Burada çocuklarına eğitim olanağı sağlayabilecek olmak kadınlar için çok önemli. Belediyeler ve diğer kamu kurumları, STKlar tarafından verilen dil ve meslek edindirme kursları, psikososyal destek programları kadınlara evden çıkma olanağı sağlıyor, bir sosyal hayat sunuyor. Bu o kadar değerli ki. Afganistan’da hayat bitmişti diyen ve hayata burada yeniden başlayan kadınlar var.
Kadınlar genelde Türkiye hakkında pek bir bilgi sahibi olmadan, bu güven için geliyor. Bir örnek vermek isterim. Bir kişi demişti ki Türkiye’de kadınların oy hakkı olduğunu duydum, demek ki orada kadınlara değer veriliyor dedim ve geldim.
Kişisel güvenlik endişesi ile gelen kadınlar zorlanabiliyor. Uydu kentlere yerleştiriliyorlar. Küçük şehirlerde kolaylıklar olduğu gibi zorluklar da var. Geçim derdi, çocuklarının eğitimi özellikle yalnız gelen kadınlar için en büyük sorunlar. Avrupa Birliği tarafından fonlanan Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Yardım Programı (SUY) kapsamında Kızılay Kart aracılığıyla sağlanan maddi destek tek geçim kaynakları olabiliyor.
Kadın göçmene bakışta şu da bir mesele: Kadını hep mağdur, muhtaç olarak gösteren dil konusunda dikkatli olmak gerek. Kadınları anlamak gerek, karşılaştıkları zorlukları duymak gerek ancak göçmen kadınları her zaman edilgen gören bakış açısından da kurtulmak gerek. İçinde bulunduğu şartlara rağmen hiç bilmediği bir ülkeye göç etmek oldukça cesur bir karar. Bunu takdir etmek ve burada ortaya konan iradeyi görmek gerek.
Peki Türkiye, göçmenlerin uyumu noktasında nerede? Bu konuyu nasıl ele almalı?
Bu önemli bir konu ve empati ile gelinebilecek yer sınırlı. Empati bir yere kadar çalışır. Göçmen karşıtı olan kişiler kaç kere bir göçmen ile sohbet etti, yaşadıkları şartları gördü, onlarla birlikte ortak bir yaşamın parçası sayılırlar tartışılır. Konu sadece göçmenin uyumu değil. Akademi tek taraflı göçmen uyumu tartışmasını geride bıraktı, sürecin iki yönlü ilerlemesi gerek. 21. yüzyılın gerçeği göçler çağı olması. Türkiye de uluslararası göç sisteminin önemli bir geçiş ve hedef göç ülkesi. Ve göçler azalmayacak, aksine çeşitlenecek. Bunu dünyaya da bakarak okumak gerekli, sadece Türkiye’nin değil dünyanın gerçeği bu.
Konuyu kapsamlı tartışabilmek için hem Türkiye bağlamından çıkmalıyız hem de Türkiye’nin coğrafi konumu gereği bu göç dinamiklerinde kritik bir rolü olduğunu kabul etmeliyiz. Dizayn edilen tüm yapılarda, A’dan Z’ye politikalarda göç ve göçmen olgusu göz önüne alınmalı. Birlikte yaşam kültürünü içeren bilinç ve farkındalığın okullarda erken yaşlarda öğretilmesi gerek. Söz konusu sadece göçmenlerin uyum sağlaması değil, çift taraflı uyum konuşulmalı, düşünülmeli. Türkiye’de artık sosyal uyum projelerinde bu çift taraflı yaklaşımı görmeye başladık.
Birçok Avrupa ülkesinde de bu çift taraflı sosyal uyum konusu oturmamış durumda. Burada anlaşılmasında geç kalınmış bir gerçeklik var. Türkiye nispeten daha yeni bir hedef ülke olarak göç/göçmen politikalarının inşasında yolun başında olduğu için söylemi ve politikaları buna yönelik kurabilir, bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de yukarıdan aşağıya söylem birçok Avrupa ülkesinden daha olumlu oldu, fakat bunun aşağıdan yukarıya da karşılığı olmalı.
Şunu da eklemek gerek, göçmen karşıtlığının tamamen geçmesini beklemek de gerçekçi değil. Göç güvenlikleştirilmiş bir olgu ayrıca göçmen karşıtlığının siyasi karşılığı var, bunu Avrupa siyasetinde görüyoruz. Bununla beraber Avrupa da bu konuda tek sesli değil, bu alanda sahada çaba gösteren kişiler/kurumlar da var. Biz daha çok siyasi söylemleri duyuyoruz.
Peki bu tartışma Türkiye’ye neden geç geldi?
Aslında akademik çalışmalara baktığımızda Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra Türkiye’nin geçiş ülkesi olduğunu, iş gücü odaklı göçün hedef ülkesi haline geldiğini görüyoruz. Kamuoyunun ilgisini çeken kitlesel göç hareketleri oluyor. Göç konusu Suriye’den kitlesel göç hareketi ile toplumun gündemine geldi. Türkiye’de geçtiğimiz yakın dönemde yaşanan, ani göç dalgasına ani tepki vermek. Sayılara bakacak olursak Almanya’nın 40 yılda aldığı göçü Türkiye çok daha kısa sürede aldı. Bir de hakikat sonrası (post-truth) çağında yaşıyoruz, sosyal medyanın gücünü yadsımamak gerek. Sosyal medyada göç sürekli tehdit ya da kriz olarak sunuluyor. Göçü tehdit olarak algılamak sorunlu. Bu bakış açısını değiştirmek gerek. Göç konusunda önceliğin sadece ülke değil insan güvenliği, göç eden kişinin güvenliğini boyutunda olduğunu akılda tutmak gerek. Göç etkin yönetildiğinde aynı zamanda bir fırsat olarak da görülebilir.
1İran’da yaklaşık 800,000 kayıtlı Afgan mülteci ve yaklaşık 2milyon düzensiz Afgan olduğu tahmin ediliyor, yarım milyon da pasaport sahibi. Pakistan’da da yaklaşık 1,5 milyon kayıtlı Afghan. Mülteci var. ABD, Avrupa vs.de düşünülünce Türkiye hala o kadar büyük ve önemli bir ev sahibi ülke değil Afgan göçü açısından. Tahmin edilen azami Afgan nüfusu Türkiye’de yarım milyon.
Görsel: İran'daki Afgan Mülteciler, 2013. (Fotoğraf: Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım Gen. Müd. için Pierre Prakash)
Söyleşi: Sabiha Şenyücel Gündoğar