Pandemi, çağımızın Amazon kadınlarının yaşamlarına işlerini kaybetmekten evdeki yüklerinin çoğalmasına, şiddet mağduru olmaktan kendilerine yönelik beklentilerin artmasına kadar pek çok güçlük getirdi. Ama bu dönemden güçlenerek çıkmak için fırsatlar da sunuyor.
Hepimiz bu pandemiden yorulduk, sıkıldık, bunaldık. Birçoğumuz sağlığını, yakınını, gelirini, işini kaybetti. Çocuklarımız eğitimlerini çevrimiçi almak zorunda kaldılar. Yaşlılar belirli saatler dışında sokağa çıkamadılar. Tüm insanlık olarak büyük bir belirsizlik karşısında kaldık: virüs tam olarak nasıl bulaşıyor, tam korunmayı nasıl sağlayabiliriz, mutant virüslerin gelişimini nasıl engelleriz, aşılar bizi nereye kadar koruyor...
Halen de bu belirsizlik devam ediyor, daha bir süre de devam edecekmiş gibi görünüyor. Başlangıçta bunu geçici olarak uyum sağlamamız gereken bir durum olarak görüyorduk ve hepimiz kendimizce bu zor süreci katlanabilir hale getirecek birtakım önlemler almış, yaşam değişiklikleri yapmıştık. Hatta sosyal medyada Corona “geyikleri” çevirir, yeni sosyalleşme imkânları-kaçamakları yaratır bile olmuştuk. Oysa artık yavaş yavaş idrak ediyoruz ki bu durum geçici birtakım önlemlerle atlatabileceğimiz bir dönem değil; dünya ve dolayısıyla hayatımız pandemi bitse bile eskisi gibi olmayacak. Bu idrakin sessizliği kaplamış vaziyette tüm zihinleri.
Bu zorunlu değişim sürecinden tabii ki biz kadınlar da payımızı aldık. Üstelik bu zorlu sürecin kadınlara has güçlükleri de oldu. Bunların bir kısmı basitçe kadın olmakla ilgiliydi, bir kısmı ise kadın olmakla ilgili bazı cinsiyetçi yaklaşımlar sonucunda ortaya çıktı. Ve COVID-19 salgınında hayatını kaybedenlere baktığımızda, erkeklerin sayısı kadınlarınkinden iki kat fazla olsa da pandemi kadınları erkeklerden daha fazla olumsuz etkiledi.
Kadının iş yükü arttı
Pandemi sürecinde birçok kişi evden çalışmak zorunda kaldı. Erkeklerin çoğu zaman üstlenmediği birtakım ek sorumluluklar yine kadınların omuzlarına yüklendi. Aslında çalışan kadınların hayatında var olan bir zorluk daha da belirginleşti: iş ve evdeki sorumluluklar arasındaki dengenin sağlanması.
Pandemi öncesinde, çalışan kadın sabah evinden çıkıp işe gidip akşam mesai bitişi eve döndüğünde ondan ev işleriyle ilgili yoğun bir beklenti olmuyordu. Pandemiyle birlikte kadının evden çalışıyor olması, ev işleri yapma açısından kendisinden beklentiyi artırdı. Evden çalışmanın genel zorluğu olan mesai saatlerinin sınırlarının net bir şekilde çizilememesi haline bir de ev işleri eklenince kadınlar için bu dönem çok yorucu ve tüketici bir hal aldı.
Üstelik çocukların çoğunun çevrimiçi eğitim görüyor olması, anne olan kadınlar için bir de çocukların eğitim destekçisi rolüne bürünme gerekliliğini doğurdu; çevrimiçi veli olmanın getirdiği sorumlulukları - ders saatlerini ve ödevleri takip etme, çocuğu motive etme, ekran başında geçirdiği saatleri azaltmaya çalışma, hareket etmesi için motive etme, yaratıcı oyunlar yaratma vb.- da sırtımıza bindirdi. Bütün bunlar üst üste eklendiğinde kadınlar adeta tükendi.
Çağımızın Amazon kadınları
Ben çağımızın her şeye hatta her şeyin en iyisine sahip olmak isteyen, başarıya önem veren, mükemmeliyetçi, hayatın kontrol edilebilir yanını iyi kotarmış, azla yetinmeyen, talepkâr ve mücadeleci kadınlarını, tarihteki Amazonlara benzetiyorum. Önceki nesle göre daha eğitimli; evi çekip çevirmeye ek olarak evin ekonomisine katkıda bulunan bir rol. Kimilerinin “Çocuk da yaparım, kariyer de” sloganını benimsediği Amazon kadınları, çeşit çeşit rollerin hakkını vermek için bölünmüşlüklere de razı oldu. Ondan beklenen tüm rollere yüklenen sorumlulukları karşılamaya çalışmaksa, kolay değildi.
Ve ardından pandemi geldi. Çağımızın Amazon kadınları için artan iş yükü başta becerilerimizi gösterebileceğimiz yeni alanlar olarak gözümüze cazip bile göründü. Aramızdaki mükemmeliyetçiler, kontrolcüler ve iş bitiriciler bu yeni görevleri özellikle sevdiler. Fakat zamanla tüm bu sorumluluklar ve zorunluluklar karşısında yorulmaya ve bunalmaya başladık. Erkekler evden çalışmanın getirdiği bunalmayı zaman zaman işyerine “kaçarak” gidermeyi daha kolay başardılar, bizler ise evdeki çocuklar nedeniyle bu kaçışları daha zorlukla yapabildik. Üstelik kadınlara ev işinde veya çocuk bakımında destek verebilecek yardımcıların eve gelmesi, virüs salgını nedeniyle daha güç hale geldi.
Bazılarımız hem evin hem işin hem de çocukların yükünü taşımakta zorlandı ve çareyi en kolay bırakılabilen sorumluluğu yani işi bırakmakta buldu. Bu da hem kadınlardaki işsizlik oranının artmasına hem de ev ekonomisiyle ilgili zorluklara yol açtı. Bu durum cinsiyetçi bir bakış açısıyla kadının yerinin zaten evde oturup, çocuk bakıp, ev işleriyle uğraşmak olduğunu düşünen bazı insanları da pek memnun etti.
İşsiz kalan kadın sayısı arttı
Kadınların güvencesi olmayan işlerde çalışma oranı, pandemi öncesinde de erkeklerden daha fazlaydı. Bu nedenle pandemi nedeniyle ekonomik zorluklar yaşayan işyerlerinin en kolay gözden çıkardığı elemanlar güvencesiz çalışan kadınlar oldu.
Üstelik pandemi nedeniyle kapanma oranı daha yüksek olan iş kollarının (restoran hizmetleri, güzellik salonları vs.) çoğu kadınların daha yoğunlukta çalıştığı iş kollarıydı. Bu durum pandemi nedeniyle işsiz kalan kadın sayısının erkek sayısından daha fazla olmasına neden oldu.1 Bu kadınlar işsiz kalmanın getirdiği ekonomik, sosyal ve ruhsal zorluklarla karşılaştılar.
Şiddet gören kadın sayısı arttı
Pandemi nedeniyle gelen kısıtlamalar sonucunda daha fazla evde vakit geçirir hale geldik. Bu durum bazı insanların ailesiyle daha kaliteli vakit geçirmesine ve aile bağlarının daha da güçlenmesine neden olurken, zaten sorunlu ilişkileri olan ailelerde gerginliğin daha da artmasına ve halı altına süpürülen meselelerin göz ardı edilemez hale gelmesine neden oldu.
Pandemi sürecinde alkol tüketiminin artmasına da bağlı olarak ev içi şiddet oranları arttı. Genel olarak kadınların hayatları boyunca eşlerinden fiziksel ve cinsel şiddet görme oranları %30 civarındayken, bu rakam pandemiyle birlikte maalesef iki katına çıktı.2
Üstelik şiddet gören kadınlar pandeminin getirdiği kısıtlamalar ve zorluklar nedeniyle evden çıkamadılar. Sosyal desteğe daha zor ulaşabildiler. Tüm bunlara artmış işsizlik oranı sonucunda gelirlerinin azalması da eklenince kendilerini kapana kısılmış gibi hissettiler.
Şiddetin her türlüsü kişiyi ruhsal olarak yaralar. Fakat belki de ruhsal açıdan en yaralayıcı olanı, şiddetin kendisinden çok beklentisidir: yani her an şiddet görme ihtimali olduğunu bilmek fakat bu şiddetin ne zaman geleceğini bilememek. Evinde şiddet gören ve pandemi nedeniyle her zamankinden daha çaresiz hisseden kadını en çok bu beklenti yordu.
Hamile ve emziren kadınların kaygısı arttı
Pandemi sürecinde genel olarak tüm toplumda kaygı ve depresyon düzeylerinde bir artış görüldüğünü biliyoruz. Fakat kaygısı en çok artan gruplar içerisinde hamile ve emziren kadınlar var.3
Bu kadınlar, özelikle henüz bilimsel çalışmalardan verilerin gelmediği ilk birkaç ay boyunca, COVID-19 virüsünün bu yeni varyantının gebelerde ve emziren annelerde nasıl bir etki yarattığını, fetusa ve bebeğe geçip geçmediğini, geçerse bebekte ne gibi sorunlar oluşturabileceğini bilemeden geçirdiler. Bu bilinmezlik ve belirsizlik anne adaylarının ve yeni annelerin kaygısını oldukça arttırdı.4
Son aylarda bilimsel çalışmalardan gelen veriler COVID-19 enfeksiyonunun hamile kadınlarda daha ağır seyredebildiğini, daha fazla erken doğuma neden olabildiğini, hatta anne ve yeni doğan ölümlerini artırabildiğini gösteriyor.5 Ayrıca virüsün uzun vadedeki etkilerini bilemiyor olmak da gebe ve emziren kadınların kaygısının daha da artmasına neden oldu.
Yine pandemi nedeniyle gebe kadınların yaşadığı bir diğer zorluk virüs bulaşma korkuları nedeniyle yeterli sağlık hizmetinden faydalanamamaları oldu. Kısıtlamalar nedeniyle sosyal desteklerin azalması, özellikle yeni doğum yapan kadınlarda doğum sonrası depresyon gelişimi açısından riski arttırdı.
Pandemi kadını güçlendirebilir mi?
Pandemi bütün bu yarattığı olumsuzluklara rağmen sadece kadınların değil, tüm insanların hayatlarında ve hayata bakış açılarında bir değişiklik yaratmak için bir fırsat sunuyor. Hepimiz için bir “dur” sinyaliydi bu pandemi. İçinde kaybolduğumuz koşuşturmaca, hayat karmaşası ve telaşından çıkıp “Dur ve düşün, gerçekten istediğin bu mu” sorusunu kendimize sormamızı sağlayan bir mola. Gerekli değişimleri görüp bu değişimleri yavaş yavaş hayata geçirmemizi sağlayacak bir dönem. Dışarıdan gelen onay ve destekler olmadan kendi iç kaynaklarımızı ve zenginliğimiz keşfedip hayata akıtmamız için bir fırsat. Tüm kayıplarımıza ve olumsuzluklara rağmen düştüğümüz yerden bir parça toprak alıp kalkmamıza ve ruhsal dayanıklılığımız arttırmaya yarayan bir sınav.
Evet, yukarıda da bahsettiğim nedenlerden dolayı biz kadınların sınav soruları biraz daha zor gibi görünüyor. Fakat pandemi ve bizi düşündürdüğü zor sorular kadınların bazı açılardan uyanmasını ve harekete geçmesini de destekleyebilir. Çünkü kadınların sahip oldukları bazı güçlerin farkında olmadıklarını düşünüyorum.
Pandemiden sonra yeniyi doğurabilmek
Evet, erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Özellikle de ülkemiz açısından düşünürsek yöneticilerimizin çoğu erkek, toplumsal kararların çoğunu erkekler alıyor. Ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini çoğunlukla erkekler söylüyor. Biz kadınlara hep daha geri planda durmamız söylendi; kadınlar daha az görünür, daha az duyulur oldu. Oysa kadının dokunduğu her yer güzelleşir, zenginleşir, bereketlenir. Kadının doğurma gücü vardır. Kadının besleme gücü vardır. Ve pandeminin getirdiği kayıplar, bize dayattığı hayat ve bakış açısı değişimleri yeniyi doğurma ve doğruyu besleme gücü gerektiriyor. Ve bu güç biz kadınlarda var. Yeter ki bunun farkında olalım, bunu kabullenelim ve bu sorumluluğu üstlenelim. Daha görünür, daha konuşur hale gelelim. İnsanlara güzel olanı, etik olanı, yaratıcı olanı kadınca anlatalım. Ve bunu yapan kadınları destekleyelim. Daha fazla kadını bunu yapması konusunda cesaretlendirelim.
Sokakta yürürken size de çok sembolik gelmiyor mu: İnsanların ağzı (maskeyle) kapandı. Bazen bunun bize verilen bir mesaj olduğunu düşünüyorum; çok konuşuyor ve çok tüketiyorduk. Ve bu durum, içinde bulunduğumuz evrene hiç de iyi gelmiyordu. Pandemi söylemlerimizi ve tüketimlerimizi değiştirmemiz için de bize bir fırsat verdi diye düşünüyorum.
Sizce de artık daha fazla kadının söz almasının zamanı gelmedi mi?
1Kristal T, Yaish M. Does the coronavirus pandemic level the gender inequality curve? (It doesn’t). Research in Social Stratification and Mobility 2020; 68: 100520. http://doi.org/10.1016/j.rssm.2020.100520
2A, Gupta J, Garcia-Moreno C. Violence against women during COVID-19 pandemic restrictions. British Medical Journal 2020; 369: m1712. https://doi.org/10.1136/bmj.m1712
3Ceulemans M, Hompes T, Foulon V. Mental health status of pregnant and breast feding women during the COVID-19 pandemic: A call for action. International Journal of Gynecology & Obstetrics 2020; 151: 146-147. http://doi.org/10.1002/ijgo.13295
4Almeida M, Shrestha AD, Stojanac D, Miller LJ. The impact of the COVID-19 pandemic on women’s mental health. Archieves of Women’s Mental Health 2020; 23: 741-748. https://doi.org/10.1007/s00737-020-01092-2
5Thapa SB, Mainali A, Schwank SE, Acharya G. Maternal mental health in the time of the COVID-19 pandemic. Acta Obstetricia et Gynecologica Scandinavica 2020; 99: 817-818. http://doi.org/10.1111/aogs.13894
Görsel: Hugs ID2'nin illüstrasyonu Shutterstock'un izniyle kullanılmıştır.