ARAMA
Makaleler
11.05.2021

Mağara kadınları
nasıl yaşadı?

İnsanlığın derin kökenleri başından beri “mağara adamları” ifadesiyle kavramsallaştırıldı. Peki ya nüfusun yarısını oluşturan...

Rebecca Wragg Sykes

Ksenia Kudelkina'nın fotoğrafı Unsplash'in izniyle kullanılmıştır.

Makale

11.05.2021
20 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Rebecca Wragg Sykes

...
Devamını Oku...

Etiketler

PAYLAŞ

İnsanlığın derin kökenleri başından beri “mağara adamları” ifadesiyle kavramsallaştırıldı. Peki ya nüfusun yarısını oluşturan kadınların hayatında neler oluyordu? Mağara “insanları” sadece mağara “adamlarından” oluşmuyordu, nüfusun yarısı da kadındı. Peki, bugüne kadar pek de üzerinde durulmayan mağara kadınları nasıl bir yaşam sürmüştü? Paleolitik çağ üzerine çalışan ve Neandertaller konusunda uzman olan arkeolog Rebecca Wragg Sykes, Neandertal kadınların olası yaşamına ışık tutuyor. Rebecca Wragg Sykes’ın Aeon.co sitesindeki “Sheanderthal” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümlerini Nevra Yaraç Türkçeye çevirdi.

“Zamanın sandukasından çıkan ilk Neandertal yüzü bir kadına aitti. 1848’deki sosyal ve liberal devrimler Avrupa’yı sarsmaya başladığında, taş ocağı işçilerinin nasırlı elleri bu kadını devasa Cebelitarık Kayası’ndan çekip çıkardı. Kafatasını örten kalsit, bir zamanlar sıcakkanlı bir varlıktan ziyade bir taş parçası gibi göründüğünü düşündürüyor; kocaman gözler, kalın kaşlar, alçak ve uzun bir kafatasından oluşan tuhaf anatomisini gizliyordu. O yıl monarşiler devrilip serfler özgürlüğün tatlı havasını solurken, insan kökenlerinin bir bilim olarak eski dünya düzenini yıkmaya başlaması bir on yıl daha alacaktı. Bilinen ilk Neandertal, Alfred Russel Wallace ve Charles Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim teorilerini ortaya atmalarından sadece iki yıl önce, 1856’da Almanya’daki Feldhofer mağarasından çıkan başka bir kafatasıydı.

Daha önce bulunan ve Cebelitarık bulgusu olarak bilinen Forbes kafatası, ilgi odağı olmak için 1863’e kadar beklemek zorunda kalacaktı. Antropolojiye ilgi duyan bir doktorun dikkatini çekti ve Britanya’ya giden bir gemiye bindirildi. Ardından da Darwin ile tanıştırıldı. Söylendiğine göre Darwin bu deneyimi ‘harikulade’ bulmuştu. Genel anatomisi büyük ilgi uyandırsa da olası cinsiyeti pek dikkate alınmadı. Zira Forbes ve Feldhofer fosillerinin dünyayı sarsan önemi, bambaşka bir antik insan türüne dair ilk kanıt olmalarından ileri geliyordu.

19’uncu yüzyıl yerini 20’nci yüzyıla bırakırken başka Neandertal kemikleri de keşfediliyordu. Bu sırada bilim insanları Forbes kafatasının dişi olduğundan şüphelenmeye başladı. Öne çekik yüzü ve kocaman burun deliklerine rağmen kafatası küçüktü ve kaş çıkıntısı Feldhofer kafatasından biraz azdı. Ancak, onun bir kadın olduğunu doğrulayabilmemiz, 19’uncu yüzyıl biliminin akıl almaz derecede ötesinde ve bu nedenle sihir olarak değerlendirilebilecek antik genetik analizin gelişmesiyle oldu. (…) Araştırmacılar onun yaşı ve diğer Neandertal genetik soylarla olan ilişkisiyle ilgileniyorlardı. Bu yüzden bir kadın olduğu gerçeği, sadece bir yan unsurdu. X kromozom frekansının belirlenmesi bir yana, temsil ettiği Neandertal dünyasının yarısının, yani kadınların yaşadığı hayat neye benziyordu?”

Mağara kadınları

Yazar, arkeolojinin fen bilimleri ve beşeri bilimlerde var olan kadınlara yönelik önyargılar konusunda bir istisna olmadığını söylüyor:

“İnsanlığın derin kökenlerini, başından beri ‘mağara adamları’ ifadesiyle kavramsallaştırma eğilimi, erkek faaliyetlerinin en görünür ve ilginç olarak sunulmasına yol açtı. Bu vizyonların hem çizili hem de yontulmuş rekonstrüksiyonlarda somutlaştırılması, durumu net bir şekilde kanıtlıyor. Yaşayan bir Neandertal’a dair ilk çizim, Forbes kafatasının sahibini resmetme amacıyla 1864’te biyolog Thomas Huxley tarafından (bir toplantı sırasında tesadüfen) yapılmıştı. Bu çizimde, maymunlara has özellikler bulunsa da kadınlık özelliklerine dair hiçbir ipucu yoktu. İzleyen 160 yıl boyunca da kadın Neandertaller genellikle, sayı olarak daha az, çeperlerde yaşayan, çocuk bakımı ve deri işçiliği gibi ‘evcil’ faaliyetlere indirgenerek tarif edilmişti. Antropolog Diane Gifford-Gonzalez’in deyimiyle taş yontma veya avcılıkla meşgul olan aktif tedarikçilerden ziyade karanlık mağaralarda korkuyla saklanmış birer dekordular.

1980’lerden itibaren gündeme gelen, tarih öncesi çağda toplumsal cinsiyet ve kadınların yaşamına yönelik daha incelikli yaklaşımlar, Neandertaller bir yana ilk dönem Homo sapiens araştırmalarına bile zorlukla girdi. 40.000 yıl önce ortadan kaybolmalarının olası bir nedeni olarak gösterilen doğurganlık teorileri üzerinden dolaylı olarak tartışılan Neandertal kadınlar, son araştırmalarda yalnızca birkaç kez ‘baş kahraman’ oldular. 2008 ve 2009’da yeni doğan bebek kalıntılarını ve korunaklı kalmış nadir leğen kemiklerini birleştiren rekonstrüksiyonlar, Neandertal doğumunun bariz mekanizmaları hakkında fikir veriyordu. (…) Öte yandan, her zamankinden daha ustalıklı arkeolojik yöntemler ve analizlere rağmen Neandertal kadınların yaşam deneyimleri nispeten az ilgi görmeye devam ediyordu.”

Cinsiyeti belirlemek kolay değil

Yazar, nüfusun yarısının biyolojik ve sosyal bağlamını dikkate almamanın, dengesiz teorilerin ortaya çıkmasına yol açacağını ve temel perspektifleri gözden kaçıracağını belirtiyor:

“Budala olduklarına dair yaygın kanının aksine, Neandertallerin beyni bizden daha büyüktür. (….) Başka bir önemli nokta ise sadece kemiklerden cinsiyeti tanımlamanın zor olabileceğidir. İskeletin bir bölümü ya da binlerce parçalanmış kemik olsa da çoğu zaman en önemli kısım, yani leğen kemiği eksik ya da hasar görmüştür. Bu durumda, kesin olmayan tespitler Neandertal kadınların biz Homo sapiens’te olduğu gibi daha küçük ve hafif yapılı olduğu varsayımına dayanır. Buna dayanarak daha eksiksiz bedenlerin çok azı kadın olarak tanımlanmıştır.

Ancak antik genetiğin gelişimiyle birlikte işler değişmeye başladı. Bu gelişme Forbes kadını için yalnızca doğrulamaya izin vermedi, aynı zamanda test edilecek küçük kemikli parçalar da bu sayede incelendi. DNA ile tespit edilenler arasında 90.000 yıl kadar önce Batı Sibirya’da yaşamış bir Altay kadını, biraz daha geç dönemde Chagyrskaya mağarası civarında yaşamış bir kadın ve Neandertallerin son birkaç bin yılına daha yakın bir zamanda, şu anki Hırvatistan’da ölen bir Vindija kadını yer alıyor.

(…)

Tarih öncesi yazılı metinler olmadığı için Neandertallerin kendilerini nasıl sınıflandırdıklarına dair bilgimiz yok. Bu nedenle arkeologlar, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin biyolojik ve antropolojik yönlerinden yararlanmalıdır. Neandertallerin çoğunluğunun genetik ve görsel olarak günümüzün erkek ve dişi cinsel sınıflandırmasına uyma olasılığı yüksek olsa da vücutları dağınık olduğundan bu tam olarak belirlenememiştir. Örneğin, yaşayan insanlara dayanarak, 2000 Neandertalden biri interseks olabilir.

Toplumsal cinsiyet de başka bir soru işaretidir. Bir kişinin benzersiz biyolojisinden ve sosyal bağlamından ortaya çıkan bir fenomen olarak toplumsal cinsiyet, fiziksel cinsel özelliklerle uyumlu ya da daha akışkan olabilir.

Bu konular semantiğin ötesinde önemlidir. Beyin büyüklüğü, bu noktada bir örnektir. Evrimleri hakkında teoriler oluşturmak için değişkenliklerinin gerçek aralığını bilmemiz gerekir. Benzer bir şekilde, bazı Neandertallerin Pleistosen buzul çağının soğuğundan sağ kurtulduğu, pek çoğunun ise daha ılık iklimlerde yaşadıkları bilinmektedir. Bir tür olarak, ağustos böceklerinin ve su aygırlarının seslerine olduğu kadar ren geyiği toynaklarının tıkırtılarına ve mamutların gürlemelerine de aşinaydılar. Bugün, iklim ne olursa olsun, benzersiz anatomileri sayesinde yoğun avcı-toplayıcı yaşam tarzlarına uyum sağladıkları giderek daha fazla anlaşılmıştır ama cinsiyete daha az odaklanılmaktadır. Neandertallere yekpare bir nüfusmuş gibi davranmayı bırakıp bir kadın olarak yetişmelerinin yaşam deneyimlerini nasıl etkilemiş olabileceğini düşünsek?

Kız çocukları

Baştan başlayalım. Biri insan, diğeri Neandertal iki buruşuk yüzlü kız çocuğu arasındaki farkları anlamak için onlara yakından bakmak gerekir. Her ikisi de eşit derecede savunmasızdır, en küçük boy tulumlara sığarlar ve ciltleri de kadifemsi yumuşaklıktadır. Neandertal bebeğinin henüz kalın kaşları yoktur ve gözleri de muhtemelen yeni doğan bir insan kadar koyu ve saydamdır. Ancak tüylü kafasını kavradığınızda size biraz daha uzun gelecek, boynunun üzerinde görünür bir kemik olacaktır.

Kalp atışının ve vücut ısısının uyumlu olması için annesine yakın durması gerekir. En önemlisi, bol miktarda süte ihtiyacı vardır. Kemikleri kalın olduğundan vücudu, aynı yaştaki bir insana göre daha ağır hissettirir. Tıpkı diğer bebekler gibi küçük bir mideyle doğmuş olan bu bebek de çok sık emzirilmek istediğini, ağzına dokunarak, dilini dışarı çıkararak, annesinin göğsünde umutla kıpırdanarak ifade edecektir. Belki süt bir fokunki gibi daha zengin, daha kremalıdır.

Ancak bebekler için yaşam dayanağı, kaloriden fazlasıdır. Bir primat olarak, düzgün gelişim için sürekli bakıma ve sevgiye ihtiyaçları vardır. Neandertal bebek beyinleri, farklı şekillerde olmakla birlikte başlangıçta aynı boyuttadır ve bizimkine benzer bir büyüme modeli izlemiş olması muhtemeldir. Bir insan bebeği ile aşağı yukarı aynı sihirli dönüm noktalarını yaşayacaktır: İlk ay içinde yüzlere dikkatle bakacak, altı hafta sonra bir şekilde gülümseyecektir.

Küçük bir kızın vücudu biraz daha hızlı büyüyebilir. Çok tartışmalı bir konu olsa da çoğu Neandertal çocuğun süt dişlerini biraz daha erken kaybetmeye başladığı görülüyor. Ama tıpkı bizim gibi bazılarında bu daha yavaş oluyor.

Yetişkinlerden fiziksel olarak daha küçük olmalarının dışında bir Neandertal “çocukluğu” söz konusu muydu? (…) Avcı-toplayıcı kültürlerde, oyun ve yiyecek arama yoluyla hem becerilerini geliştirip hem de ilişkileri keşfederek öğrenen, küçükten büyüğe çocuk çeteleri vardı. Benzer bir durumu Neandertallerde de görebiliriz. Birkaç bölgede korunmuş olan az sayıdaki ‘ayak izi fosili’ arasında, çocuk ayak izleri en yaygın olanıdır. En dikkat çekicileriyse Fransa’daki Le Rozel kumul alanında görülmüştür. Buradaki ayak izlerinin çoğu yaklaşık 80.000 yıl önce sayıları en az dört, belki de 10 civarında çocuğa aitti. Bir ileri bir geri hareket etmişlerdi ve bazı izler o küçüktü ki, sahipleri iki yaşından fazla olamazdı.

Le Rozel çocuklarının cinsiyetini belirlemek mümkün olmasa da genel anlamda Neandertal kız çocukları belli bir çocukluk deneyimi yaşamış olabilirler miydi? Bunun üzerine düşünmenin bir yolu, en yakın primat akrabalarımızdan yola çıkmaktır. Çocuk dişi şempanzeler, ilk üç yıllarında annelerine daha yakındırlar ve erkeklere göre daha az oyun arkadaşları vardır. Bu, genellikle kendi cinsiyetlerinden arkadaşlardan yoksun olan yetişkin kadınların daha düşük sosyallik düzeyini yansıtır. Ancak aynı zamanda, daha hızlı gelişen ve daha bağımsız erkeklerin aksine genç dişilerin, “termit avcılığı” gibi zor bir teknolojik beceriye çok daha erken, iki yıl kadar önce hakim oldukları anlamına gelir.

Çocuk şempanzelerdeki dişiye özgü aktivite, anne-kız etkileşimlerinin ötesine geçiyor gibi. Bir topluluğun küçük yaştaki üyelerinde, araştırmacıların oyuncak bebekle oynamaya benzettikleri bir sopa taşıma geleneği vardır ve bu temelde bebek bakımını taklit etmektir. Çubuğu yuvalara getirmek ve ‘onunla’ oynamak saatlerce sürebilir. Bu en çok dişilerde yaygındır, ancak en önemlisi, diğer kullanımlarından ayrı olarak sopaların taşınması ilk bebeğin doğurulmasından sonra durur. Bu da küçük yaştakilerin bu işi annelerinden kopyalayamayacakları, akranlarından öğrenecekleri anlamına gelir.

Ne yazık ki Neandertal çocuklarının kalıntılarına dair daha fazla DNA analizi olmadan, ayırt edici bir “kız çocukluğu dönemi” için kanıt bulmak imkânsız. Ancak genel olarak kas çizgileri ve kemik gelişimi tüm çocukların oldukça aktif olduğunu gösteriyor. Küçük yaştakiler temel yaşam becerilerini taklit etmeye başlıyor ya da bunlar onlara öğretiliyor. Aşınma ve minik çizikler, dokuz veya 10 yaşındaki çocukların dişleriyle yiyecekleri dilimleyebilecek kadar hünerli olduklarını gösterirken, daha küçük çocukların ağızları belki de hayvan derilerini ağızlarında tutup çiğnerken acıyordu.

Ergenliğe geçiş

Elbette, çoğumuzun ergen olmakla ilişkilendirdiği diğer önemli şey, cinselliğe olan ilginin hızla artmasıdır. Büyüme adımları ve duygusal kargaşanın yanı sıra azgın hormonların hücumu altında Neandertal kızların da bu durumu yaşadığını düşünebiliriz. Ama cinsellikle sık görülen sonucu arasındaki bağlantıyı kurdular mı: Bebekler? Üremeyi anlamak, tüm insan topluluklarında evrenseldir ve bizimle hayvanlar aleminin geri kalanı arasındaki açık ve net bir çizgidir. (…)

Peki genç kadınlar bağımsız yaşamak için gruplarından ayrılıyorlar mıydı?

Toplumlarının işleyiş biçimlerindeki muazzam farklılıklara rağmen hem şempanzeler hem de bonobolar babacılıdır, bu da genç dişilerin çiftleşmek için başka bir topluluğa geçmeleri gerektiği anlamına gelir. Öte yandan avcı-toplayıcılar arasında anacıl model hakimdir, kızlar tipik olarak anneleriyle kalırlar. Gruplar arasındaki hareket akışkandır ve bazen kardeşler veya hatta kan bağı olmayan akrabaları onları barındırır.

Bununla birlikte, bazı Neandertal popülasyonlarının çok seyrek olması muhtemeldi ki bu durum cinsel partner açısından pek fazla seçenek bırakmıyordu. Altay kadınının Sibirya’daki Denisova mağarasından alınan DNA’sı, küçük bir üreme popülasyonuna ait olduğunu (muhtemelen 100 kişiden az) ve ebeveynlerinin çok yakın akraba olduğunu ortaya koydu. Bir yeğen ile teyzeden, büyük anne ya da baba ile torunundan hatta iki üvey kardeşten bahsediyoruz; standartlara göre bu soy içi üremenin ötesinde enseste varıyor. Kız çocuğu ya da annesinin bu durum hakkında ne düşündüğü bilinemez. Normal olabilir ya da olmayabilir ama ilginç bir şekilde, bu kadar yakın ebeveynlerden doğmuş olmasa da aynı bölgedeki Chagyrskaya kız çocuğu da benzer şekilde küçük bir üreme popülasyonundan geliyordu.

Yine de her yerde durum aynı değil. Vindija kadınının popülasyonu küçük olmasına rağmen, diğerlerinden birkaç kat daha büyüktü ve soy içi üreme çok da söz konusu değildi. Bu da kişilerin bazen gruplar arasında hareket ettiği anlamına geliyor. Neandertaller evrimsel olarak ve yaşam tarzı açısından avcı-toplayıcılara şempanzelerden çok daha yakın olduklarından, belki de erkeklerin genç kadınları değil, genç kadınların erkekleri dört gözle beklediğini varsayabiliriz. Sürülerin büyük, mevsimlik bir araya gelişleri, çok uzaktaki yabancılarla karşılaşma şansı sunmuş olabilir ve bu tür deneyimler muhtemelen korkutucu olduğu kadar heyecan vericiydi.

Günlük yaşam

İster yerinde kalsın ister uzağa gitsin, yetişkin bir Neandertal kadının hayatı nasıldı? Örneğin, avlanır mıydı?

Şempanzeler ve bonobolar arasında ava sırasıyla erkeklerin ve dişilerin liderlik etmesi, onların sosyal düzenlerindeki farklılaşmayı yansıtıyor. Bununla birlikte, ortalıkta olanları toplamaktan ziyade aktif avcılık Homo soyunda muhtemelen 1 milyon yıl öncesine uzanırken, şu ana kadar hangi cinsiyetlerin bu faaliyete dahil olduğuna dair doğrudan bir kanıt yoktur.

Neandertaller, tüm yetişkin üyelerinin ava çıktığı sırtlanlar ya da kurtlar gibi miydi? Son dönem avcı-toplayıcılar arasında, dişi aslan tarzı baskın yırtıcılara benzeyen kadınlar yok gibi görünüyor. Ancak çeşitli kültürler için bu geçerliydi. Kadınlar öldürüyor, çok sık küçük avlara çıkıyor ve çoğu zaman çocuklarla yaşlılar onlara eşlik ediyordu. Hedefte Copper Inuit kadınlarının avladığı Ren geyiği veya fok gibi orta büyüklükteki türler vardı. Filipinler’in Luzon adasındaki Agta kadınları çok bilinirler ve bir çalışmaya göre kadın avcılar tek başına ya da ekipler halinde ağırlığına göre büyük bir avın üçte birini yapıyorlardı. Genel olarak kadınlar, bazen ok ve yay da kullanarak avlanmaya, yaban domuzları ve geyikleri öldürmeye erkeklerle benzer düzeyde zaman harcadılar. Amerika kıtasındaki buzul sonrası kültürlerde beraberlerinde av silahları da bulunan kadın cenazelerine dair arkeolojik kanıtlar var.

Ama bazı nüanslar da var. Hayvanlar ne kadar büyükse veya ne kadar uzaktaysa, kadınlar o kadar az avlanıyordu. Belki de dev ve sivri dişli, bozkırdaki mamutlar ya da kış uykusundaki ayılar gibi türlerle ilgilenmek çoğunlukla erkeklerin göreviydi.

Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, Neandertal kadınların kaplumbağa, tavşanlar ve kuşlar gibi bugün de rastladığımız ve bebekler ve çocukların da kendilerine eşlik ettiği daha küçük avlara çıkmış olmaları muhtemel. Büyük avlara çıkma durumu da iklime, mevsime, araziye ya da başka faktörlere göre değişiyordu. Yaklaşık 123.000 yıl önce, orman bataklıklarındaki Neandertal kadınlar kunduzları yuvalarından sürüklerken, 70 bin yıl ve 3.000 nesil sonraki torunları ormanlık yüksek arazilerde kızıl geyiklerin peşine düşecekti.”

Yazar, Neandertal kadınların hayatı farklı şekilde deneyimlediklerine inanmanın en ikna edici nedenlerinden birinin, kendi vücutlarının tanıklığı olduğunu söylüyor:

“Bacak kemikleri üzerine yapılan araştırmalar, uyluk kemikleri erkeklerinkine göre güçlü olsa da alt bacaklarının daha az kullanıldığını gösteriyor. (…) Kollar da benzer bir hikâye anlatıyor; kollarının alt kısmı üst taraftan daha fazla çalışıyordu. Bunun da ötesinde, Neandertal erkekler sağ ve sol kollarını farklı şekilde kullanırken (profesyonel tenisçilerdeki asimetri ile karşılaştırılabilir), kadınların kolları daha simetrik olarak gelişmişti. Yüklü seyahat veya alışveriş çantalarını taşıdığımız gibi, her iki elimizde ağır yük taşımak buna neden olabilir. Ancak her iki kolla bir şeyi yukarı ve aşağı ya da ileri ve geri itmek de aynı etkiyi yaratabilir. Bu özellikle ilgi çekicidir çünkü Neandertallerin çok fazla yaptığını bildiğimiz işlerden biri de deri işçiliğidir.

Her zaman avcı olmasalar bile, kadınların av sonrası kasaplık aletlerini kullanmış olmaları son derece muhtemel. Bunun bir kısmı deri hazırlığıyla ilgiliydi: Taze derilerden gelen kan ve zarlar taş aletler üzerinde belirli bir iz bırakırken, kurutulmuş derilerin zahmetli bir şekilde kazınması kendine özgü bir parlaklık yaratır. En az 50.000 yıl öncesinden itibaren, yumuşatma ve parlatma işleminin sonraki aşamaları için ‘lissoir’ adı verilen özel, yuvarlak uçlu kemik aletler kullanılmıştır. Bizon gibi daha büyük hayvanların kaburgalarından yapılan bu aletler iki elle kullanılabiliyordu. Neandertal kadınların kollarında gördüğümüz model tam olarak bunu yansıtıyor. Dahası, Neandertal kadınlarda görülen diş aşınmasının yoğunluğu, Inuit, Yupik, Chukchi veya Iñupiat gibi güçlü deri işçiliği gelenekleri olan Yerli kültürlerdekine benziyor.

Neandertal yaşamı, faaliyetleri arazi boyunca bölme eğiliminin arttığını gösteriyor. İlk deri temizliği, av bölgelerinin yakınında ve hem erkekler hem de kadınlar tarafından yapılsa da etli eklemlerin ve yağ tabakalarının bulduğu yerlerde ağızlar ve lissoir’lar kullanılarak yapılan ve daha fazla zaman alan yumuşatma ve germe gibi işler, ailenin yaşam alanlarında gerçekleştiriliyordu.

İkili ilişkiler

Mağaralar ya da açık alanlardaki Neandertal evleri, genellikle ateş etrafında oluşturulan yerlerdi. (…) Alevlerin ışığında gerçekleşen bir şey de ilişkilerdi. (…) Şüphesiz, popülerlik uğruna tartışmaların yanı sıra kavgalar da yaşanmıştı ancak Neandertal kadınların duygusal ve cinsel yaşamları, muhtemelen yiyecek ve hatta armağanların yanı sıra sözlü ve fiziksel olarak ifade edilen şefkatle de ilgiliydi. İnsanlar arasında ve daha geniş anlamda hayvanlar aleminde gördüklerimize dayanarak, kadınların kendi aralarında da en azından biraz yakınlık olabilirdi.

Cinsel okşamalar bonobolardaki kadar olsun ya da olmasın, heteroseksüel karşılaşmaların sonuçlarının kadınların yaşam deneyimleri üzerinde muazzam bir etkisi olduğu kesin. Hiçbir Neandertal’in hayatı ekmek elden su gölden bir yaşam değildi, ancak bir sonraki nesli hayata geçirmek, kadınların zaten enerjiye aç olan bedenlerine fazladan bir yük ekledi. Gebelik muhtemelen bizimki kadar uzun sürdü ve karınlar da etkileyici bir şekilde şişti ve aynı fiziksel rahatsızlıkları tetikledi. (…)

Anneliğe ilk adım

Doğum yapmak nasıl bir şey olabilirdi?

Bugün deneyimler çarpıcı bir şekilde farklılık gösterse de doğum, yaşamı tanımlayan bir şey olabilir: Fiziksel olarak yorucu ve duygusal olarak çalkantılı. Öte yandan anatomik olarak Neandertal kadınlar için bunu düşünmek zor. Bütün sayılabilecek çok az sayıda kadın iskeletinden biri, 1932’de Akdeniz’in diğer ucunda dönemin Filistin’indeki Karmel Dağı’ndan çıktı. Tabūn 1 olarak bilinen iskeletin kalça kemikleri kısmen korunmuştu ve 21. yüzyıl modellemesi, kendisinin ve çağdaşlarının doğum kanallarının farklı şekillerde olduğunu gösteriyordu. Bebeklerin dönmesi gerekmiyordu ve başları geriye bakmak yerine yana doğru çıkmıştı. Bu, doğumların biraz daha hızlı olabileceği ve bebeklerin daha az sıkışma riski olduğu anlamına gelirken, uzun kafatasları nedeniyle hâlâ sıkı bir baskı söz konusuydu.

Doğum, kadınları kesinlikle savunmasız bırakacaktı ve güvenli bir yer, sadece doğum sırasında değil, sonrasındaki saatler için de kritik olacaktı. Anneler muhtemelen mağaraları veya diğer korunaklı yerleri tercih ettiler. Peki Neandertal kadınlar bunu yalnız mı yaşadı? Homo sapiens’in doğum ‘refakatçileri’ arzusu ve hatta ihtiyacı açısından benzersiz olduğu öne sürülür, ancak Neandertal sosyal gruplarının kadınlar arasındaki arkadaşlığı da kapsadığını varsayarsak, bu onlar için de mantıksız bir senaryo olmayabilir. Bonobolarda anneyi fiziksel olarak destekleyen ve koruyan, hatta dünyaya gelirken bebeğin başını tutan tecrübeli dişilerin varlığı biliniyor.

Doğumdan sonra başka işler başlıyordu ve emzirme, Neandertal annelerinin öğrenmesi gereken çocuk bakımı becerileri arasındaydı. Dişlerle ilgili izotop analizleri, bebeklerin bir yaşından sonra da emzirilmeye devam ettiğini, ancak altı veya yedi ay civarında katı yiyeceklerle tanıştıklarını gösteriyor: Birçok insan kültürüne oldukça benzer bir durum. Başka bir izotop türü de yürümeyecek kadar küçük bebeklerin yine de arazide hareket ettiğine ve birilerinin onları taşıdığına işaret ediyor. (…)

Şimdiye kadar, arkeoloji bilimi hangi kadın Neandertallerin anne olduğunu söyleyebilecek bir yöntem geliştirmedi, ancak büyük olasılıkla bu kadınlar birer anneydi. Forbes kadını kesinlikle bir aşama daha ileri giderek büyükanne olacak kadar yaşlıydı. En az 40 yaşında olduğu tahmin edilen kadının kafatasında, baş ağrılarına, tiroid sorunlarına ve önemli ölçüde kilo alımına yol açabilecek belirgin bir kemik büyümesi vardı. Yüksek östrojen seviyelerinden kaynaklanıyorsa bu durum, onun yaşıyla ilişkilendirilebilir.

Yaşlı kadınlar çok sağlam olmasalar da çok önemli roller üstlenebilirlerdi. Avlanma konusuna dönersek, Agta kadınlarına bu özgürlüğü sağlayan faktörlerden biri sadece avın yakınlığı değildi, geride bıraktıkları bebeklere ve küçük çocuklara bakacak birilerinin olmasıydı. Daha büyük çocuklar da bebek bakabilirdi, ancak genellikle daha yaşlılar bunu yapıyordu ve birçok kadın için buna kendi anneleri de dahildi.

Büyükanne ve büyükbabalar, sadece çocuklarına bakmıyorlardı, aynı zamanda bilgeliğin kaynağıydılar. Onlarca yıllık yaşam, büyükanne ve büyükbabaları bilgi ve beceri depolarına dönüştürmüştü. Neandertalleri evrimsel başarısızlık olarak göstermeyi amaçlayan teorilerden biri, onların büyük bir nesil oluşturamayacak kadar genç öldüklerini ileri sürüyor. Ancak iskelet verilerinin toplamı incelendiğinde, onlar ile erken dönem Homo sapiens arasında çok fazla fark bulunmuyor. Yaşlılar vardır ve çocukken biraz daha hızlı büyümüş olsalar bile, bu toplam yaşam süresini önemli ölçüde azaltmamıştır. (…)

Neandertal kız çocukları doğumdan sonra hâlâ annelerinin bedenlerine bağlıyken, kendi yollarını izlemeye başladılar. Yetişkinlerin görüntüleri, kokuları, sesleri ve faaliyetleriyle çevrelenmiş bebekler ve küçük çocuklar olarak kız çocukluğu ve kadınlık ipleri hizalanmaya başladı. (…)

Şu anda tespit edilen kadın örneklemi hâlâ oldukça küçük ve arkeolojik kanıtları incelemenin yanı sıra Neandertal kadınlara ilişkin kendi beklentilerimizden de kurtulmamız gerekiyor. Neandertal erkeğin kollarının üst kısmındaki asimetri, mızrak kullanımının kasları harekete geçirme şekline tam olarak uymuyor, ancak bunun tek elle deri kazımadan kaynaklanma olasılığı, son avcı-toplayıcılardaki ‘erkeksi olmayan’ durum ile ilişkisi nedeniyle olası görülmüyor. Belki de önyargılarımız Neandertal erkekler için de olasılıkları sınırlandırıyor.

Şempanzeler veya avcı-toplayıcılar, yorumlayıcı ilham almak için yararlı noktalar olsalar da 50.000 veya 350.000 yıl önce olanlar, modern benzerleri olmayan unsurları içerebilir. Bozkır tundrası artık bir arada bulunmayan bitki türlerinin bir mozaiğini içerdiği gibi, Neandertal yaşamlarında da bizim hayal bile etmediğimiz şeyler olmuş olabilir. Orta Asya’nın kurak vadilerinde büyüyen bir kız için normal olan bir şey, İberya’nın kayalık kıyılarındaki uzak akrabasına yabancı gelebilir. Bunlar insan olmanın kıtasal, çığır açan ölçekteki yollarıydı.

Neandertallerin torunları

‘İlk’ Neandertal yüzüyle başladık; peki ya sonuncusu?

Yaklaşık 40.000 yıl önce bir yerlerde, Neandertal kadınların pek çok nesli, en azından iskelet olarak görünmez hale geldi. Bunun altında yatan süreçler farklı yerlerde farklı şekillerde ortaya çıkmış olmalı, ancak bildiğimiz bir şey, başka türden kadınların (Homo sapiens) bunda bir rol oynadığıydı, çünkü Neandertaller tamamen yok olmamıştı. 10 yıl önce ilk nükleer genom, Vindija’da genetik olarak tanımlanmış üç kadından titizlikle yeniden oluşturuldu ve bu Neandertalleri Avrasya’dan kovmak yerine, aslında onlarla melezleştiğimizi ortaya çıkardı.

O zamandan bu yana geçen 10 yılda, bilinen temas dönemleri şu anda en az dört, belki yedi veya daha fazla sayıda ve 200.000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Daha önceki bazı örneklerde, Neandertal kadınlar Homo sapiens erkeklerin çocuklarına sahipti, ancak 60.000 yıl önceki melezleşme farklı bir hikâye anlatıyor. Bugün hiç kimse Neandertallerdeki mitokondriyal DNA’ya sahip değil ve bu sadece anneden geçtiği için, melezleşmenin daha çok onların erkekleri ile bizim kadınlarımız arasında olduğunu gösteriyor.

Neandertallerin dişil mirası bu son melez bebeklerde yaşıyor. Karma bebeklerin ilişkilerinin DNA mirası, üvey kız kardeşler, üvey halalar ya da teyzeler, üvey büyükannelerle binlerce nesil boyunca devam etti. Milyarlarca torun hâlâ burada, bugün dünyada adım atıyorlar.”

Rebecca Wragg Sykes’ın Aeon.co sitesindeki “Sheanderthal” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümleri Nevra Yaraç tarafından Türkçeye çevrildi. Yazının tamamını şu linkten okuyabilirsiniz: https://aeon.co/essays/what-do-we-know-about-the-lives-of-neanderthal-women

Görsel: Ksenia Kudelkina'nın fotoğrafı Unsplash'in izniyle kullanılmıştır.

Diğer Yazılar

Soru ve mesajlarınızı e-posta yoluyla bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresi:
info@sessizolmaz.org
Bizi Takip Edin

©2025 Tüm hakları saklıdır.